12 Eylül 1980, Süleyman Demirel'in Başbakan'ı olduğu hükümet görevden alındı, Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askerî dönem başladı. Bu dönem yaklaşık dokuz yıl sürdü. 12 Eylül 1980 ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı.
12 Eylül darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasası7 Kasım 1982’deki halk oylaması ile, yüzde 8.63 'hayır' (1.626.431 seçmen) oyuna karşılık, yüzde 91.37 'evet' (17.215.559 seçmen) oyuyla kabul edildi.
Günümüzde kimsenin beğenmediği, mutlaka değiştirilmesi gerektiğini düşündüğü darbe Anayasasına ülkenin tamamına yakını EVET oyu verdi. Gün geldi darbeciler yargılandı ve bu yargılama da referanduma götürülseydi ya da bir kamuoyu araştırması yapılsaydı, Evren'in asılmasını isteyecektik.
1982 referandumunda kimsenin memnun olmadığı Anayasa değişikliğinin %92 oyla kabul edilmesinin ne kadar demokratik olduğunu tartışılır. Mecbur mu kalınıldı yoksa severek isteyerek ve kendi arzumuzla mı bu Anayasa değişikliğini kabul ettik. Cahil miydik yoksa mecbur mu? Bu konuyu sizlerin derinlemesine düşünmesi gerektiğine inanarak burada kapatıyorum.
Yıl 2017, yine bir Anayasa değişikliği için referanduma gidiyoruz. Demokratik bir hukuk devletinde, vatandaşların evet veya hayır demesi, onların dokunulamaz vatandaşlık hakkı, hür iradeleri.
Partiler meydanlara çıkmaya hazırlanıyor, halkı yönlendirecek mitingler düzenlenmeye başlanıyor. Bir tarafta değişikliği gündemde olan 18 maddenin, rejim değişikliği olduğunu düşünenler ve bu maddelere neden HAYIR dememizi gerektiren sebepler açıklanıyor. En çok üzerinde durulan konu ise kuvvetler ayrılığının kaldırılması, yasama, yürütme ve yargının tek elden idare edilecek olmasının doğuracağı tek adamlık vurgusu, Sınırsız kararname yetkisi, Meclisin yani halkın tamamının iradesinin, yani %100'ün, %51 oyla seçilecek bir parti başkanının isteği ile fesh edilebilmesi, yargının herhangi bir partinin güdümünde olması gibi.
Diğer tarafta 18 maddedeki değişikliğin, ülkeyi muhassır medeniyetler seviyesinin üzerine taşıyacağı, ülkeyi ileri götürmeyi engelleyen bürokrasiyi kaldırılmak zorunda olunulduğu, terörün bitirilmesi için başkanlığın mutlaka getirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Maddeler üzerinde durulmayıp, filan madde değişirse, böyle güçleniriz, falan madde değişirse böyle büyürüz, şu madde değişirse terör biter, bu madde değişirse demokrasi gelir gibi söylemlere rastlamıyoruz. En moda propaganda ise HAYIR oyu verecek olan insanların terörist gibi gösterilerek halkın milli duygularına hitap etmek. FETÖ hayır oyu kullanacakmış. PKK hayır oyu kullanacakmış, İŞİD hayır oyu kullanacakmış. Siz onlarla aynı oyu mu kullanacaksınız? Diye soruluyor.
Ben ve benim gibi düşünenler adına cevap veriyorum. Hangi bölücüler ile aynı oyu kullanacağız?
Habur Sınır Kapısında davul zurnalı karşılama yaptırıp, mobil mahkemelerde beraat ettirdiğiniz bölücülerle mi?
Ne istediler de vermedik dediğiniz, gel artık bitsin bu hasret söylemi ile selam gönderdiğiniz bölücülerle mi?
Yoksa kızgın insan topluluğu diye adlandırarak, ülkemin hastanelerinde yaralılarını tedavi ettirdiğiniz bölücülerle mi?
Hayır oyu verecek olanlar terörist değildir, bu halkı kin ve nefretle kutuplaştırmaya çalışan insanlara uyup özgür iradesi ile hayır diyecek kişileri düşmanınız gibi görmeyin. Ekmek parası için çalıştıkları aynı kurumda, evet oyu vereceğini açıklayanın terfi ettirildiği, hayır oyu kullanacağını açıklayın işten atıldığı düzene çanak tutmayın. Unutmayın ki 1982 Anayasa referandumunda halkın tamamına yakının evet diyerek kabul ettiği anayasa değiştirilmek isteniyor!
Mehmet Akif'in İstiklal Marşı'nı yazdıktan sonraki cümleleri aklıma geliyor "Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın"
Ben de söylüyorum; "Allah bu milleti bir daha Demokratik Hukuk devleti için Cumhuriyet için mücadele etmek zorunda bırakmasın"