Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmesi, Rusya ve İran’la doğrudan çatışması demektir. Çatışma olmasa, yüksek gerilim bile olsa, Güneydoğumuzun bizden kopması için gerekli ortam sağlanmış olur.
Dünyanın içinde bulunduğu durum, yeni oluşan kuvvet dengeleri, göz önüne alındığında, ABD’nin Suriye’yi, AKP ile birlikte bombalaması pek olası görünmüyor.
Ancak, Erdoğan ve Davutoğlu’nun, bitmek bilmez ısrarları, sömürgeci ülkelerde yankı buluyor.
Açıktan olmasa da, ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye’yi birkaç gün bombalayarak, Esad’ın terör karşısında aldığı mesafeyi, geriletmeye yarayacağını düşünüyorlar.
Davutoğlu’nun Birleşmiş Milletler kararı olmaksızın, Suriye’ye müdahale edelim çağrısının tercümesi şudur.
Rusya, Çin ve İran’a rağmen, Suriye’ye müdahale edelim.
Böylece de, Müslüman Kardeşleri Suriye’de iktidar yapalım. (Mısır olmadı Suriye verelim anlayışı…)
Biz sömürgeci ülkelerin ve bilhassa da, ABD’nin müdahale ettiği ülkelere nasıl müdahale ettiğini biliyoruz.
Hatırlayalım.
ABD’nin ilk Körfez müdahalesinde, 90 gün süreyle Irak’ı bombaladı.
Irak’ı bombalarken Irak’ın yanında hiçbir ülke yoktu.
Hatta 8 Yıl Savaşlarından dolayı, Irak/İran kavgalıydı.
AKP, ABD’ye yardım ve yataklık yaptı.
Irak bölündü.
Büyük Kürdistan’ın bir parçası Irak’ta kuruldu.
Türkiye bölünme aşamasına geçirildi.
Yugoslavya’nın parçalanmasında da, 90 gün bombalama yapıldı.
Şunu demeye çalışıyorum.
Öyle bir iki günlük bombalama olursa, bunun anlamı; sadece Esad’ı geriletmeye yönelik olacaktır.
Bu da bölgedeki gerilimi daha da artırır.
Böyle bir bombalamaya, Rusya, İran ve Çin’in fazlaca müdahil olmayabilir.
Bu yaklaşımı da, ihtiyatlı karşılamak gerekir. Çünkü Gürcistan’da, Osetya gerginliği, Suriye gerginliğine benziyordu.
Rusya beş günde, ABD’yi bölgesinden uzaklaştırdı.
Suriye’ye müdahalenin uzun sürmesi halinde ve Davutoğlu’nun açıklamalarından da anladığımız kadarıyla, AKP bu bombalamanın içinde yer alacak.
Bunun anlamı AKP değil, Türkiye doğrudan hedef olacaktır.
Yani ABD ile birlikte, bizim jetler Şam’ı bombalayacak ve dünya bunu seyredecek.
Bu durumda biz de, evimizde televizyonlarımızdan, çayımızı yudumlayarak savaşı seyredeceğiz. Maşlarımızı almaya devam edeceğiz. Pazarlarımız, bankalarımız çalışacak. Vs.
Bu iş bu kadar basit değil.
Bu varsayım, Şimdiye dek, Suriye ile birlikte hareket eden Rusya, İran, Hizbullah ve Çin’in de bizim gibi savaşı seyredecekleri anlamına gelir.
Maceradır.
Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmesi, Rusya ve İran’la doğrudan çatışması demektir.
Çatışma olmasa, yüksek gerilim bile olsa, Güneydoğumuzun bizden kopması için gerekli ortam sağlanmış olur.
Ve müttefikimiz, savaş kankamız Amerika da onlarla birlikte ülkemizi paylaşmada beis görmezler. Zaten nihai hedef Türkiye’yi bölmek değil mi?
Üstelik, böyle bir savaşta, Suriye’de, Müslüman Kardeşler iktidar olmayacağı gibi, bir tane Hırstıysan ölmeden, binlerce Müslümanın ölmesi ile sonuçlanır.
Nihayetinde de, emperyalist devletler, bölgeye rahatça hükmederler.
Türkiye’nin tepesinde, AKP’nin kaldığı her gün, ülke için bir felakettir.
AKP, ülkenin temel güvenlik sorunudur.
Başımızı daha büyük belalara sokmadan, bunlardan kurtulmak, halkımızın en acil görevidir.