Bugün 30 Mayıs, yarın 31 Mayıs 2014. Daha önce de işleniyordu ama, tam bir senedir 30 Mayıs 2013 den bu yana sürekli olarak suç işleniyor. Kim tarafından?.. Bizzat Suçu önlemekle görevli devlet tarafından. Bizzat Devletin baş temsilcisi valiler tarafından. En başta da İstanbul Valisi ve maiyeti tarafından. İstanbul valisinin aldığı kararlar ve uygulamalarla bir senedir dikkatleri en çok çeken vali. Vali kendi başına mı alıyor ve uyguluyor bu kararları. Sanmıyorum. Eğer öyleyse durum vahim, suçu büyük. Değilse de büyük çünkü, hem suça iştirak var, hem uygulama mercii. Ama koskoca valinin de amirleri var. İçişleri Bakanı ve bizzat Başbakan. Başbakan bunu kendi ağzıyla söyledi. Emirleri ben veririm dedi. Peki işlenen suç ne?.. Bana göre çok büyük çünkü, devletin önlemesi gereken bir yığın suç bizzat devlet kurumları tarafından işleniyor. Hukukta pek yeri yok ama, bence bu çifte suç, en azından hafifletici nedeni yok. Üstelik o kadar çok ki.. Bu suçları bir sayalım: Başta en vahimi anayasal suçlar. Kişi hak ve hürriyetlerinin engellenmesi, toplantı ve gösteri hakkının zorla ve cebirle hatta silahla engellenmesi. İşin içine silah girince bu ağır cezaya da girer. Ve geliriz cezai suçlara. Diyeceksiniz ki, silahı kullanan devletin güvenlik gücü. İyi de bu güvenlik gücü öyle aklına estiği gibi silah kullanamaz. O silahı ancak meşru müdafaada kullanabilir. Zorlanırsa Güvenliği sağlamak için de sınırlı şartlarla kullanabilir. Oysa bu son bir yıldır bu silah güvenliği sağlamak için değil, özellikle güvenliği bozmak için kullanılıyor. Üstelik kasıtlı. Adam öldürmeye varana kadar. Teammüden yani. Bence suç katlanarak büyüyor. Sonucu ise çok somut. Oniki göz çıkarma, 8 öldürme, beşbin yaralı. Öldürme sayısı da tam belli değil, daha ben bu yazıyı yazarken aylar önce biber gazından ağır etkilenip komaya giren bir hanımefendinin öldüğü haberi geldi. Sanırım sayı onu buldu, geçmekte. Hepsini saygıyla anıyoruz. Bu öldürme olaylarının hepsi de vatandaşlar anayasal bir hak olan gösteri ve toplanma hakkını kullanırken görevi onları korumak ve dışardan gelecek istenmeyen saldırıları önlemek olan güvenlik güçleri, yani polis tarafından gerçekleştirildi. Dışardan saldıran eli palalı ve odunlu kişiler ise bırakın engellenmeyi tam tersine korundu ve hatta teşvik ve yardım edildi. Ve insanlar öldü, yaralandı. Yani polis görevini yapmadığı gibi tam tersini yaptı ve yer yer suça iştirak etti, yer yer suçu teşvik etti ve hatta bizzat suçu işledi. Bunların hepsi belgelerle sabit ve hepsi indirimsiz ve katmerli suç. Gene cezai suçlardan yol kesme, yol kapama ve ulaşım hakkını engelleme var ki, ağır suçtur. Valilikten yapılan açıklamaya göre şimdilik vapur ve metro çalışıyor, metro Taksim’den önceki Osmanbey durağına kadar çalışıyor. Taksim’e ulaşması yasak. Bir saat sonra ne olacağı belli değil. Çokca olduğu gibi her an kapatılabilir. Bugün gene İstanbul valisi sabah sabah Gezi Parkı’nı kapattı, parktakileri zorla dışarı çıkarttı. Yarım saat sonra da açtı. Bir dahaki açma kapama ne zaman belli değil ama, her an olabilir. Bu iş suç olmasının yanında komik olmaya başladı. Valiliğin bir işi de parkı açıp kapamak oldu. En başta senin bir parkı şehirlinin kullanımına kapatmaya ve hele içindekileri dışarı atmaya hakkın yok. Bunu hiçbir yetkiyle yapamazsın. Bu, ev sahibini keyfi olarak evden atmak gibi birşey. Yani ağır suç. Daha buna benzer neler neler, daha saymakla bitmez. Bir de ahlâki (ethik) suçlar var ki, insan dillendirmeye bile utanıyor. En başta yalan söyleme, kandırmaca demeçler ve dediğinin, söz verdiğinin tam tersini uygulamalar. Sağ gösterip, sol vurmalar. Tehditler. Bir devlet adamına yakışmayacak, hiçbir devlet adamının bugüne kadar yapmadığı etmediği tehditler. Saymakla bitmez. Peki bu kadar suç işlenirken adalet mekanizması ne yapıyor hiç düşündünüz mü? Ben cevaplamayacağım. Bu ülkenin gerçek hukukçuları buna sürekli değiniyorlar ama, siz bir düşünün lütfen adalet nerede, ne yapıyor?. En vahimi, insanî açıdan en ağır olanı da işlenen insanlık suçları. Bunlar yer yer sözle, sataşmayla, bilfiil fiiziki uygulamayla, copla ve hatta silahla yapılıyor. Daha kötüsü de, devletin en tepesinden, en alttaki sokaktaki daha bıyıkları yeni terlemiş cahil polis memuruna kadar herkes yapıyor bunu. Zaten herşeyin başlangıcı da bu nokta. Bir kere insan haklarını hiçe sayıp bir kenara bırakırsanız ardından her türlü yanlışı, melaneti ve suçu işleyebilirsiniz. İnsan haklarını hiçe saymak önce insanı değerlerden yoksun olmak veya bir kenara bırakmakla başlar. Bir insanın bunu yapabilmesi için ya akıldan kıt, ya cahil, ya da gözü kararmış, insanlıktan çıkmış olması gerekir. Bunların da hiçbiri bir devletin yöneticisi veya görevlisinde olacak, ona yakıştırılabilecek özellikler değil ama, neyleyim ki görünen gerçek bu. Evet Türkiye’nin dönüm noktası olan ve tarihe altın harflerle kazınacak olan Gezi Direnişinde bir yılı doldurduk. Bu yıldönümünü kutlayamayacağım. Ne iyi seneler dileyebilir, ne hayırlı olsun diyebilirim. Ancak hepimize daha çok direnç ve sabır dileyebilirim. İlla bir şey dilemek gerekirse, söylenecek şey, Allah aklımızı korusun ve hepimizi şu suç dünyasından Allah Kurtarsın olabilir ancak. -- İbrahim KARAMEMET