Yaşadığımız şu günlerde, gelişen olaylar, geçmişte belki de, senelerle ölçülecek bir süreçte yaşanıyordu.
Belli bir eğitimin üzerinde olanlar bilir. Bir Çan Eğrisi vardır.
Bu eğri dünyadaki birçok fiziki olayı izah ettiği gibi, sosyal olayları da izah edebilir.
Motor silindirinin içindeki yanmadan tutun da, bir mitingde biriken enerjinin, bir noktaya kadar yükselmesinden sonra, sönümlenmesini izah eder.
Tabi Çan Eğrisinin bir yükselen bölümü, bir tepe noktası, bir de bu tepeden aşağıya doğru inen bölümü vardır.
Atlantik ötesinin Türkiye içindeki varlığı da, bu çan eğrisinde olduğu gibidir.
Batının finans kurumlarının, Türkiye içinde ürettiği ilişkilerin kurumsallaşması, NATO’su, OECD’si, Dünya Bankası, Gümrük Birliği, ABD ikili askeri ve istihbarat anlaşmaları gibi anlaşmalar, Batının Türkiye içindeki yükselişidir.
Bu etmenlere, birçok sosyal kurumun ve sivil toplum kuruluşlarının, ulus devlet üzerindeki negatif etkisini de ilave edebiliriz.
Yani Amerika’nın Türkiye içindeki varlığı, öyle bir günde olmuş bir şey değildir.
Gergef dokur gibi, Batı kurumları ulus devletin içine sokulmuş ve kurumsallaşmıştır. Sistem çözülüyor derken bu kurumların çözüldüğünden söz ediyoruz.
Batının Türkiye içindeki varlığı ve etkisinin tepe noktasına yaklaştığı yer, özelleştirmeler ve ulusal pazarların, denetimsiz bir şekilde, yabancılara açıldığı yerdir.
Yabancı büyük tekellerin ve onların sermayesinin önünün tamamen açılmasıdır. Bir başka ifadeyle, ulusal pazarların yabancılar tarafından yağmalandığı dönemdir.
Bu döneme; Atlantik’in Türkiye içinde tavan yaptığı, altın yıllar diyebiliriz.
Bu dönem, aynı zamanda, siyasal dinin de yükseldiği dönemdir.
Küçük Amerika olacağız ile başlayan, Elhamdülillah Amerikancıyız ile noktalanan süreç.
Amerika Türkiye içindeki varlığını inşa ederken, meseleyi sadece sermaye ihracı açısından değerlendirmedi.
Batının Türkiye içindeki varlığı inşa edilirken, buna paralel olarak, dini yapılanmalarda sürdü.
Merkez sağ siyasetlerle, siyasal din yükselirken, öte yandan OECD, DB, Gümrük Birliği gibi ekonomik Batı kurumları tamamlandı.
Buraya kadar anlattığımı süreç, Batının Türkiye’deki yükselişi, yani Çan Eğrisinin tepesine yaklaştığımız yer.
İnişin ne zaman başladığının tespiti önemlidir.
Amerika’nın Türkiye’deki varlığı iki kez sarsıntı geçirdi.
Birincisi Kıbrıs Çıkarmasından sonra, ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı ambargodur.
İlişkiler bir sarsıntı geçirdi ama ABD’nin Türkiye içindeki varlığı, Türk insanına “öğretilmiş çaresizlik” ve gladyonun marifetleri ile yeniden ABD’nin yörüngesine girildi.
Çan Eğrisinin en tepesine gelen, ABD’nin Türkiye’deki varlığı, Irak işgali, Afganistan işgali, Libya işgali ile tepeden aşağıya doğru bir iniş yaptı.
Amerika’nı Suriye’deki yenilgisi, Amerika’nın Türkiye içindeki uzantılarının yenilgisiydi. Hatırlayın. Suriye ile ilgili olaylar başladığı sırada, Hillary Clinton ile Davutoğlu çak yapıyorlardı.
Suriye yenilgisi; Türkiye’deki Amerika’nın yenilgisiydi.
Suriye halkı, Türk halkı içinde direndi, bölge halkları için de direndi.
Uzatmayalım.
Suriye yenilgisi ile beraber, Amerika’nın Türkiye içindeki varlığı da çözülmeye başladı.
Sistem çözülüyor derken, ABD’nin Türkiye’de kurduğu Küçük Amerika sitemi çözülüyor, anlamında ifade ediyorum.
Amerika’nın Türkiye içindeki varlığını sürdüren araçlar, artık kendilerini yeniden üretemiyor.
Hala Atlantik sisteminde ısrar edenler, Amerika’nın bozgununu paylaşmaya aday olanlardır.
25.1.2014, bulentesinoglu@gmail.com