Bu Genel Grev tarihimizin en anlamlı, en büyük Genel Grevi olacak. Beni taa 16 Haziran günkü gençliğime götürecek. Bunca olaydan sonra, bunca halk desteğinden sonra artık eminim bu Genel Grev başka olacak. İstanbul karmakarışık. Devlet terörü kol geziyor. Ne düzen kalmış, ne trafik. Çocuksu bir afacanlık sardı içimi. Dur şu kadınlara biraz takılayım dedim.
17 Haziran günü Genel Grev vardı!..
Üstelik öyle bir ortamdaydı ki, bu Genel Grev çağrısı, helal olsun zamanlama müthiş, işte şimdi tamam demiştik. Dünya Genel Grev neymiş görsün demiştik.
O meşum gece gitmemiştim Taksim’e. Müdahaleyi Pazar gecesi bekliyorduk. Başbakan mitinginde bir laf etti, İstanbul valisi bir gün daha bekleyemedi. Oysa Zaten dağılıyorduk ertesi gün otağı gibi bir büyük sembolik çadır kurup iki haftadır gık demeden gece gündüz ayakta olan İstanbul halkını da rahatlatacak, bir demokratik platform olarak dünyaya mesaj vemeye devam edecektik. Geceleri gene eğlence devam eder, isteyen gelirdi. İstanbul İstanbul olalı ilk kez gönlünce bir park yaşamı kazanmıştı. Önümüz yazdı, çok güzel bir yaz olacaktı. Hem şehir kültürüne park öğesi eklenecek, hem demokratik mücadele örneği verilecekti. Mesajımızın ulaştığını sanıyorduk. Karşımızdakileri insan sanıyorduk. Bütün gece, orada olmadığıma bin pişman gerilmiş sinirlerimle vahşeti izledim. Ondan sonraki gün yazışmalar, haberler, yazı kotarmalar falan, gene uykusuz. Ama bütün bu uykusuzluğa rağmen grev sabahı dipdiriyim.
Genel Grev var Heyyy!.. Bir delikanlı gibiyim Heyyy!
Sadece birkaç saat uyumuşum ama sanki kanatlanmışım, uçuyorum. Önce üzerlerine güneş düşmeden çiçekleri suladım, sonra çayı deme yatırdım, bakkala gittim, günlük ekmek ve sigara stokumu tedarik ettim. Tam döneceğim Köşede iki hanım bekliyor. Biri türbanlı, biri döpiyesli, başı açık. Besbelli servis bekliyorlarlar. Yalnız biraz tedirginler, saate baktım, servis geç kalmış gibi görünüyor. Ortalık karışık, Gezi Parkı süpürülmüş, polis vahşeti doruk yapmış, geceler uykusuz geçmiş ama, ben cin gibiyim. Keyiften uçuyorum,
Genel Grev var, Heyy!..
Bu Genel Grev tarihimizin en anlamlı, en büyük Genel Grevi olacak. Beni taa 16 Haziran günkü gençliğime götürecek. Bunca olaydan sonra, bunca halk desteğinden sonra artık eminim bu Genel Grev başka olacak. İstanbul karmakarışık. Devlet terörü kol geziyor. Ne düzen kalmış, ne trafik. Çocuksu bir afacanlık sardı içimi. Dur şu kadınlara biraz takılayım dedim.
Ne bekliyorsunuz, bu saatte, hanımlar?.
Türbanlı hiçbir şey demedi. Döpiyesli boğazına kaçmış bir sesle, çekinerek “Servis bekliyoruz, geç kaldı da.”
Ben tüm afacanlığımla, “Boşuna beklemeyin, bugün Genel Grev Var... Gidin evinize keyfinize bakın.. Boşuna beklemeyin, servis de gelmez..”, dedim. Döpiyesli olanı daha da kısık bir sesle. “ama ben memurum” diye yalvarırcasına inledi. Ben gürledim, “İyi ya, Memurlar da grevde, KESK başı çekiyor”.
Hay demez olaydım!.. Bu yaşa geldim, eşşek kadar herif oldum, neredeyse ihtiyarladım, saflıktan kurtulamadım.
Eve döndüm, gaz maskemi, gözlüğümü ve baretimi koyduğum sırt çantamı kontrol ettim. Yav bu gençler müthiş, neler öğrettiler bize, bu yaşta gittim sırt çantası aldım. Çok pratik oluyor, eller serbest. Yavaş yavaş hazırlanmaya başladım. Uykusuz gecelerin yorgunluğu ve stresi çöktü üstüme. Öğlene doğru içim geçmiş, koltukta kalmışım. Gözümü açtığımda saat üçtü. Sunturlu bir küfür salladım kendime. Nasıl olsa hazırım, fırladım evden. Kartal’dan Şişli nereden baksan birbuçuk iki saat. Acaba trafik nasıl?.. Arabayı bu yakada bırakıp deniz yoluyla geçsem, Karaköy yahut Eminönü, oradan Şişhane. Yok, deniz ulaşımını kapamışlardır. Bu AKP mitingi değil ki, özel gemicik tahsis etsinler, bir de bayraklarla donatsınlar, buyur işçi sınıfı seni götürelim desinler.
Hele gittiği kadar gideyim, olmadı tıkandığı yerde arabayı bırakır, Şişli’ye yürürüm dedim. Son karar saat dört demişlerdi, yetişebilecek miyim?.. Tem’den Okmeydanı yapıp, Bomonti sonunda Sıracevizler’de zar zor bir yer bulup arabayı park ettim. Kahretsin saat beş. Neyse Harbiye’de yetişirim yürüyüşe.. Ulaşabilirsem, polisi geçebilirsem. Biraz rol yaparsan bazen yaş faktörü yardımcı oluyor polisi atlatmada. Aaaa bir de ne göreyim.. İsmi bende kalsın önemli sendikalardan birinin sekreteri iki araba ötemde daha yeni park etmekte. Ağır ağır arabadan indi? Takım elbiseli. Sanırsın milletvekili, yanında adamları. Ağır ağabey pozlarında güneş gözlüğünü sildi, gözüne taktı. Ağır pozlarla ve ağır adımlarla meydana doğru yokuşu sardı. Yahu saat beş. Senin üyelerin öğlenden beri meydanda. Kim bilir ne durumdalar?. Bu saate sen daha yeni mi geliyorsun be adam. Bu, o ağır ağabeyi son görüşüm oldu. Sahada başkasına da rastlamadım.
Yanlışlar iki gün öncesinden başladı.
Hafta sonu enel Grev söylentisi vardı ama, kesin karar bir gün önce, gece onbirde açıklandı. Yani 16 saat önce. Oysa Cumartesi Pazar iki gün zaman vardı. Ama nerede refleks, nerede anında doğru kara verme yeteneği. 24 saat bir Genel Grev söylentisi dolandı durdu ama, kesin bir açıklama olmadı. 16 saat önce grev kararı kesinleşti. Gerçek işçi eğer sabah saat yedide kart basacaksa o saatte yatmıştır. Gene de Türkiye günlerdir uyumuyor, tansiyon yüksek, kimse bu olanağı kaçırmaz diye düşünmüş olabilirler. Ne yalan söyliyeyim, ben de öyle düşünmüştüm. Ortam uygun olsa da zaman dar, buna göre hazırlık yapmak gerekirdi ama, yok .. Sadece yarın Genel Grev var dendi. Kim, nerede, nasıl toplanacak o bile tam kesin değil. Sabah ola hayrola...
Oysa bir Genel Grev ilanı ciddi bir iştir. Hazırlık ister, planlama gerektirir, zaman içine yayılmış çalışmalar ve organizasyon gerektirir. Bir Genel Grev’de konuyla ilgilenmeyen çok kişi zarar görür, işi gücü aksar, sinirlenir. Zaten amaç da budur. Onlara bir iğne batırmak farkındalık yaratmak. Bu çoğunluğu ya da bu sefer olduğu gibi azınlığı makûl açıklamalarla hazırlamak, ikna etmek, anlayışa çağırmak gerekir. Yoksa amaca ulaşılmaz nefret yaratılır. Karşı propaganda hemen devreye girer. Hele böyle bir hükûmette. Yürüyüş yapılacaksa bunun gözcüsü, sloganı, pankartı düşünülür hazırlanır, bunlar amaca uygun olsun diye tartışılır v.b v.b.
Öyle, hadi herkes sokakta ortam uygun diye kendi kendine gelin olur gibi Genel Grev’e gidilmez. Çok sonraları öğreniyoruz daha doğrusu tahmin ediyoruz ki, Genel Grev saat dörtte. Yürüyüş de saat dörtte. Yahu saat dörtte vardiya biter. KESK in ana grubu öğretmenler. Okullar zaten kapalı. Okullar açık olsa bile öğretmen saat dörtten sonra neyin grevini yapacak, mesaisi çoktan bitmiş, öğrencilerini evine yollamış olur. Ne olursa olsun, ortam uygun, büyük katılım olur sandık. Zannetmek çok kötü birşeydir. İnsanı yanıltabilir, yanıltırsa fena çuvallatır.
Şişli’de iki-üçbin kişi var yok, Şishane’de de bir o kadar toplanmış. Ben meydana geldiğimde ortalık tertemiz süpürülmüş yıkanmıştı. İşi bitirmeye iki toma yetmiş. Hava rüzgârlı. Biber gazı dumanı da kalmamış, işçi de. Yerler ıslak. Yerdeki ıslaklıktan geniz yakan bir koku yükseliyor. Pangaltı tarafından bomba sesleri geliyor, ben oraya gittiğimde orası da temizdi, yerler kuru, su sıkmaya bile gerek kalmamış. Yüz yüzelli kadar delikanlı polisle dalga geçiyor. Taciz sataşmaları yapıyor. Valla sendikacıları bilmem ama, ben kendimden utanıyorum geç kaldığım için. Yanlış sanrılara kapıldığım icin.
Deniliyor ki, işçi sendikaları şiddeti tırmandırmamak ve bak bunlar saldırdı dedirtmemek için fazla direnmedi. Olabilir, hatta bu davranış onaylanabilir de. Ama benim dediğim bu değil, organizasyonun sefilliği ve katılım eksikliği. En önemlisi kararsızlık ve ilkesizlik. Hani Taksim’i geri alacaktık!.. Büyük lokma yut büyük laf etme. Kıs sesini bir kenarda otur ve utan.
Sendikası böyle, peki işçisi nasıl?
Tekel Maltepe sigara fabrikası kapanmadan önce çevremiz işçi doluydu. Tekel işçileri çok yiğit ve bir o kadar da efendi olurlar. Kızları da çok güzeldirler. Tütünün tozu, kokusu sinmiştir içlerine ve ayrı bir havaları vardır. Fabrika kapandı, artık o yakışıklı delikanlılar, havalı kızlar pek ortalarda yoklar. Oysa, ne aşklar, kıskançlıklar gözledim ben fabrika önündeki meydanda ve tren istasyonunda. Denizden demiryoluna kadar koca bir araziyi kim kapacak kavgası sürüyor şimdilerde. Fabrika kapandığında binaları müze, kocaman alanı da hayvanat bahçesi ve şehir parkı olsun dediler. Çok yerinde bir düşünce. Koç Grubu talip oldu, ben yapayım, bir kenarına da Üniversite kondurayım dedi. Olabilirdi, arazi çok büyük. Tabii yedirmediler Koç’lara. Şimdilerde Çalık Grubunda mı kalacak, Ülker Grubunda mı kavgası sürüyor. Kaç kere plan değişti. İtirazlar mahkemeler. Bir de alanda tarihi kalıntılar çıkmaz mı?.. Üstünü örtmeye çalıstılar ama. biliniyor artık. Çevresindekiler illallah dedi. Bir türlü kime uyacaksa, ona göre bir plan yapılamadığından çevrede arsası olan on yıldır ev yapamıyor, evi olan tamir edemiyor. Tekel kapandı ama, Cevizli’nin arkası sanayii bölgesi. Oradaki fabrikalar da sırayla gökkule oluyor. Gene de çevre işçi muhiti sayılır. Sinirimden çok sigara içmişim gece takviyesi için tekrar bakkala uğradım. Bakkalın yanı işçi kahvesi. Şöyle bir baktım, işçiler çoktaan okeye oturmuşlar.
Utanın!.. İşçisi de, sendikacısı da utanın!... İşçi babalarınızdan, amcalarınızdan, yiğit işçi analarınızdan, hatta dedelerinizden utanın.
Taksim’dekilerin çoğu burjuva çocuğu. Gencecik çocuklar. Dünyayı salladılar ve bir değişimi başlattılar. Yalnız Türkiye değil, artık dünyanın tümü eskisi gibi olmayacak. Bak Brezilya’ya. Vahşi bir işgal gücü bu çocukları dağıttı. Biri çıktı hiç birşey yapmadan öylece durdu ve dünyayı bir kere daha salladı. Bütün dünyada bir numara oldu. Onlar burjuva çocukları. Hiçbirinin elinde nasır yok. Ama yeni bir çağı açtılar. Bu çağda sen işçi kardeşim, uğruna selvi boylu şehitler verdiğim işçi kardeşim, sen nerede yer alacaksın? Oradaki çocukların bir kısmı sizin potronlarınızın çocukları. Bir iki dönem sonra toplu görüşme masasında karşınıza patron olarak oturacaklar. Öyle eskisi gibi ilk masaya oturduğunuzda zoraki nezaket sözleriyle açmayacaklar toplantıyı. Merhaba da demeyecekler. Ciddiyet artık içtenlikle mürekkep olacak, idareci sahtekârlığı ile değil.
Elini havadan uzatarak parmakları birleşik ama, avcu açık,
ÇAK ARKADAŞdiyecek ve hemen soracak:
TAKSIM’DE NE YAPTIN?.. NE DİYECEKSİN?..
Peki Ne Yapmalı?
Bütün Sendikalı İşçiler:
Bir kere en başta sendikalı olmayanlar derhal bir sendikaya üye olsunlar. Sonra, en sağ eğilimli sendikadan, en solcusuna, en devrimcisine kadar, bütün sendika üyesi işçiler size sesleniyorum:
Derhal imza toplayın ve Olağanüstü Genel Kurul’a gidin. Yöneticilerinizi değiştirin demiyeceğim; tüzüğünüzü değiştirin. Ve şu maddeleri ekleyin:
1. Kırk yaşını geçmiş bir işçi, sendika yönetimine giremez. (Hatta otuzbeş.)
2. Hiçbir işçi yönetimde iki dönemden fazla görev alamaz.
3. Bilfiil işçi olarak çalışmaya devam etmeyen yönetime giremez. Yönetime giren işçiliği bırakamaz.
4. Sendikalı işçilerin çocukları da asal üye olarak sendikalı olabilir ve yönetimde yer alabilir.
31 Mayıs 2013 Taksim’den bu yana dünya değişiyor.
Siz de değişin!..
Hepsi bu…