SAVAŞ HALİ

İbrahim Karamemet

Genç Türkiye Cumhuriyeti Yirminci yüzyılın başından beri Osmanlının içinde boğulduğu ağır savaş şartlarında damla damla birikti. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde canını dişine takıp son savaştan çıktı ama, Yirminci yüzyıl boyunca bölgesel başkaldırılar ve Kıbrıs Barış Harekatı dışında hiç savaşın içine düşmedi. Kıbrıs harekatı da tüm ülkeyi sarsacak bir genel savaş hali değildi. İkinci Dünya Savaşını bile dışardan izledi. Buna rağmen etkileri oldukça büyüktü. Yirmibirinci yüzyıl başında ise yeniden yeşeren akıl dışı bir Osmanlı ruhu ile adım adım savaşın içine itilmekte.

Aslında Üçüncü Dünya Savaşı Ortadoğu’da fiilen başlamıştır. Hem de en tehlikeli savaş şekli olan mezhep ve etnik bazlı başlamıştır. Osmanlıyı yıkan da bu olmuştu. Genel bir savaşta ne olur, bunu Türkiye halkı yoğun olarak yaşamadı, savaşın acımasız korkunçluğu ile yüzyüze gelmedi. Az sayıda aydın İkinci Dünya Savaşı’nın çoğu propoganda yanlı belgesellerini izleyerek, ancak vay canına diyor. Ama yaşamın içinde neler olacağının farkında bile değil. Birinci Dünya Savşı ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşamış, İkinci Dünya Savaşı’nı bile dışardan seyretmiş nüfus bile neredeyse yok artık Türkiyede. Hepimiz, aklı başında faal yaşlılarımız bile mütevazi ama, korunaklı bir ortamda yetiştik, yaşadık. Rahmetli anneannem, çaresiz yoksul ailelere her daim yardımcı olmuştu. Onun yardım kriteri bir ailenin “Muhacirden beter” durumda olmasıydı. Burda muhacir sözünden kasıt, Balkan Savaşı göçmenleriydi. Bizler o sefaleti hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Savaşta ne olur?.

İlk akla gelen savaşta ölen insanlardır. Bu cephede ve cephe uzantılarında oluşur. Ölüm cephe dışındakileri biraz geç vurur. Kaldı ki, bugün savaş şekil ve şartları değişmiştir. Savaş cepheden çok gizli gizli cephe gerisinde yürütülür. Terör olarak ortaya çıkar. Sıkıntılar ve yokluklar olarak vurur. Ekonomi çöker, sosyal yaşam çöker, dejenere olur. Suriye’li mültecilerin hali gözümüzün önünde ama, pek görmek istemiyoruz. Onlara dilenci muamelesi yapıyoruz. Yokluklarla birlikte fırsatçılık ve ahlak düşkünlüğü yaşanır. Her türlü ahlak düşkünlüğü. Akabinde kanunsuz oluşumlar çoğalır ki, zaten yeterince çok. Günlük yaşam çekilmez olur, kişilerde umutsuzluk, psikolojik bozulmalar, kişilik bozuklukları, şiddet yönelimleri, intiharlar görülür ki,  çokca görülmekte. Her gün bir kadın şiddet sonucu öldürülmekte, çelikten sinirleriyle en güçlü olması gereken orduda bile cinnet vakaları ve intihar olayları hemen her gün olmakta. Yasa dışı örgütler ortalıkta kol gezer ki, gezmekte. Daha onlarcasını sayabiliriz. Ama dün öyle bir gün yaşadık ki, adeta bir savaş halinin topluma yansımasıydı.

Dün olaylar üst üste bindi. Sabah günün en faal anında Türkiye’nin üçte ikisinde elektrikler bir anda yok oluverdi ve akşam geç saatlere kadar da gelmedi. Sonuç sanayicilerden gelen açıklamayla ortaya çıktı kimine göre altıyüz bin, kimine göre bir milyon dolar kaybı oldu sanayi sektörünün. Bu sadece bir matematik sonuç, işin önemli ama sadece bir yönü. Ulaşım araçları çalışamadı. Hızlı tren konvansiyonel diesel lokomotifle kurtarıldı. Hastahanelerde ameliyatlar yapılamadı, Soğukta saklanması gereken ilaçlar, aşılar bozuldu. Gıdalar bozuldu daha neler neler. Hayat durdu, bir yoksunluk ortasında kaldık. Herşey durdu. Enerji bakanı, vallahi bu neden oldu, ben de bilmiyorum dedi. Bütün bir gün boyu şaşkın ördek gibi kalakaldık.

Derken Çağlayan adliyesinde Cumhuriyet Savcısı rehin alındı, neredeyse akşam haberimiz oldu. Telefonlarımızı şarj edemedik dünyadan koptuk. Ne olup bittiğini ancak elektrikler geldikçe öğrenebildik. Bazı yerlerde elektrikler hava karardıktan sonra geldi. Anlamsız, saçma ve besbelli başka bir amaç için yapılmış prokovatik bir terör eylemiydi yapılan. Ama yürütülen operasyonun zaafiyetleri daha 24 saat geçmeden ortaya dökülmeye başladı. Sayın Cumhurreisi ise polisimizi bir kere daha kutladı. Zamanla işin gerçeği ortaya çıkacaktır, kimse acele hüküm vermesin. Öldürülen Savcının ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Elim bir olay. Şu anda  bu yazıyı yazarken çok şükür elektrikler var. Televizyondan bir son dakika haberi geldi. İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bombalı, silahlı saldırı yapılmış. Bir eylemci ve canlı bombacı bombayı patlatamadan öldürülmüş, bir polis memuru yaralanmış. Bir eylemci de kaçmış. Olay iyi ki, bomba patlatılmadan önlenmiş. Cumhurreisimiz, bu akşam gene kahraman polisimizi övecektir.

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?. Oniki yıllık AKP iktidarı sonunda nereye geldik?. Bütün bu olaylar sanki bir savaş ortamının sivil yaşamdaki yansıması gibiydi. Bir günlük hafif, mini bir simülasyon gibiydi. Ama birebir yaşadık. Son 24 saatte olanlar bir savaş ülkesinin sivil ortamında yaşacak hafif türden şeyler. Kargaşa, terör, belirsizlik, olumsuzluk, yokluklar ve yoksunluk duygusu. Son 24 saatte yaşadıklarımızı katlayın, savaş durumunda bunun daha ağırını gözünüzde canlandırın ve bunların her gün kat kat artarak süreceğini düşünün, işte savaşın topluma nasıl yansıyacağını, sivil hayatı ne hale getireceğini görebilirsiniz.

Türkiye şu anda gizli bir savaşın içine itilmiştir. Yakında bu savaşın alenileşmesi pek mümkündür. Yıllardır sürdürülen yanlış iç ve dış politikalar, cahil yönelişler memleketi bu hale getirmiştir. Bu rahatsız edici durumun bir de savaşın alenileşmesi durumunda ne hal alacağını düşünürsek, sanırım artık birşeylere dur demenin zamanının çoktan geldiğini farketmek gerekir.