Bazı ülkelerde, kadınların başlarını kapatmadıkları için öldürüldüklerini biliyoruz. Baskıların boyutlandığı ülkelerden birisi de Türkiye. Aslında kapanma konusu kendisiyle değil; erkeğin istenciyle ilgili ama ‘kadının hiç payı yok’, demek de kolay değil.
Kadın neden çuvala girmek ister, ya da ister mi? Bu incelenmesi gereken bir konudur. Gerçek şu ki türban eylemleri, şeriatın -imam hatip gibi, içki gibi- inanca ilişkin simgelerden birini bayrak yaparak kamusal alana ve laik cumhuriyete saldırısından başka bir şey değildir.
Peki hukuk ne diyor?
Danıştay 8. Dairesi, derse türbanıyla girmekte ısrar eden öğrenciyi şöyle değerlendirmiş: “Yükseköğretim görmek üzere okula geldiği sırada dahi başörtüsünü çıkarmamakta direnecek ölçüde laik devlet ilkelerine karşı bir tutum içinde bulunan davacının okuldan uzaklaştırılmasında bir sakınca yoktur.” (1984/1574 sayılı karar)
Anayasa Mahkemesi ise:
“Laiklik ilkesine ve laik eğitim kuralına karşı eylemlerin demokratik bir hak olduğu savunulamaz... Belli bir biçimde giyinme özgürlüğü, dinsel inancı aynı olmayanlar arasında farklılık yaratmaktadır. Vicdan özgürlüğü, istediğine inanma hakkıdır. Laiklikle vicdan özgürlüğü karıştırılarak, dinsel giyinme özgürlüğü savunulamaz”, diyor. (7.3.1989 gün ve 1/12 sayılı karar)
Türbanla ilgili iki ayrı başvuruyu inceleyen AİHM de, kılık kıyafetle ilgili düzenlemelere uyulmadığı takdirde; yönetimin, öğrencileri bazı idari hizmetlerden yoksun bırakmasını din ve vicdan özgürlüğüne bir müdahale saymadı. Devletin, özgürlükleri sınırlayabileceğine karar verdi. (3.5.1993 tarihli karar)
Demek ki hukuk “inanca ilişkin simgelerle kamusal alanda hizmet almak ya da vermek engellerle karşılaşacaktır; devlet buna izin vermez”, diyor.
“Türban Yasağı” denilen kıyafet düzenlemesi budur, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Rennan Pekünlü’nün uyguladığı karar da yönetmeliktir, YÖK’ün bu kararlarla ilgili genelgeleridir.
Bu kararlara ve genelgelere; bir başka deyişle temel hukuk kurallarına karşın, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinden Yargıtay’a ve oradan da AYM’ne uzanan bir yargılama sürecinde Prof. Pekünlü hapis cezasına çarptırıldı; şu anda hapishanede cezasını (!) çekiyor.
Hepimiz biliyoruz ki mahkum edilen Prof. Pekünlü değildir.
Mahkum edilen laikliktir, bilim özgürlüğüdür, hukuktur, insanlıktır, Cumhuriyet’tir.
Bilmem katılır mısınız; CHP, önüne yatmış olsaydı, erkteki soyguncu takımı Rennan Hocayı mahkum edemezdi.