Anadolu toprakları ve Cumhuriyet iklimi verimlidir; İbni Haldun’dan Halil İnalcık’a, Mustafa Akdağ’dan Muazzez İlmiye Çığ’a, İlber Ortaylı’dan Sinan Meydan’a onlarca tarihçi sayabilirsiniz. Bilimsel yöntemleri kullanırlar, güvenilir kaynaklardan araştırma yaparlar, oturur adam gibi yazarlar, geçmişimizi öğrenmede bize ışık tutarlar.
Tarihçi diye anılanlar arasında, kutsallarımıza saldırıyı iş edinmiş bir herif de var ki, bazıları ona “soytarı”, diyor.
TDK’nun sözlüğüne baktım, soytarı için “maskara, hileci, yaltak, kaşmer” karşılıkları konulmuş. Bence bir sakıncası yoktur. Bunların çıkardıkları cızırtılar da umurumda değil. Ancak bir soytarı “muteber kişi” olabiliyorsa o beni rahatsız eder, sizi de etmeli. Çünkü bir soytarının itibar görmesi soytarılığı artırır. Bir de bakarsınız, sağınız solunuz hep soytarı olmuş.
Aslına bakarsanız “soytarı” niteminin “10 Kasım’da saat 9,05 de kenefe gidin”, önermesiyle ortalığa düşen bu herife uyduğundan da emin değilim. Çünkü devletin 1 numarasıyla 2 numarası peş peşe ziyaretine gittiklerine göre herifte bir keramet olmalı.
Bilindiği gibi devlet böylelerini ‘meczup’ diye tanımlar; meczup olunca da yaptıkları yanlarına kar kalır ki, onun da zaten bir tımarhane öyküsü var.
Söylemek istediğim şu ki, soytarıyı yüceltirseniz soytarılık artar.
Yolsuzluğa kol kanat gererseniz yolsuzluk artar.
Hırsızı görmezden gelirseniz hırsızlık artar.
Arsızın sırtını sıvazlarsanız arsızlık artar.
Yoksa siz taciz ve tecavüz olaylarının kazandığı ivmeyi yalnızca yaptırımların caydırıcı olmayışına mı bağlıyorsunuz?
.