Geçen hafta Söke’ye yolumuz düştü. Garnizon komutanlığının önünden geçerken kapının önünde “demokrasi nöbeti tutan” iki kamyonu görünce içim burkuldu. Laf lafı açtı, birlikte seyahat etmekte olduğumuz dostlar Gölcük’te, Donanma Komutanlığının önünde 15 Temmuzdan sonra sürekli toplu namaz kılındığını, başka yerlerde de benzeri eylemler yapıldığını söyleyince düşündüm:
Kalkışma girişimini yapan FETÖ.
FETÖ’ne her türlü desteği sağlayan ABD.
Devletin olanaklarını yıllarca Feto ile paylaşarak FETÖ’ne kalkışma fırsatı veren, bugün hükümette olan yapı.
Girişimi sonuçsuz kılan ise TSK. (Her ne kadar “halk” diyenler varsa da elimizde bunu kanıtlayacak anlamlı bir bilgi yoktur).
O halde şimdi soralım:
Neden kendi askerimizin üstünde tepiniyoruz?
Askerin burnunu sürtmek, TSK’ni yerlerde süründürmek kimin işine yarayacak?
***
Bence bir konuda sıkıntıya düştük mü açıp bakmalıyız:
Atatürk ne demiş, nasıl yol göstermiş.
“Her ulusun insanlık ve uygarlık dünyasında yükselmesi ve başarılı olması yalnız ve ancak kendi gücüne dayanarak özgürlük ve bağımsızlığını korumasıyla olanaklıdır.
Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddi manevi özveriyi göze almayan bir ulus tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçirir. Ve bağımsızlığı uğrunda ordusuna yapacağı özverinin on katını kendini tutsak eden egemenlerin çıkarları uğruna harcamak zorunda kalır.”
Yüce Atatürk böyle söylüyor.
Ordumuz bizim destanımızdır, efsanemizdir, mitimizdir; kutsalımızdır.
Yapmayın.
Bir ulusun belleğinden kutsallarını sildiğiniz zaman, geriye yalnızca bir sürü kalır.
Bu tutumun, yabancıların emelleriyle örtüşebileceğini düşünebiliriz.
Peki ya biz;
Biz de mi sürüleşmek istiyoruz?