Ölümsüzlük Mümkün mü?

DR. Timur Yılmaz

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Tek hücreli hayat zamanında ne ölüm vardı nede yaşlanma. Sonuçta bir bakteri ortadan ikiye ayrılıyor ve eskisinin yerine birbirinin aynısı iki tane yeni bakteri ortaya çıkıyordu. Buna ölüm demek mümkün değil. Sonra birkaç milyar yıl geçti.  Ortaya üreme ve onun kardeşi ölüm çıktı.

“Ölüm”; bunun kendi başına birgün geleceğini, prefrontal kortexi sayesinde öngörebilen homo-sapiensin en çok merak ettiği şey haline geldi. Tabi ki ölümsüzlük de… 

Peki Ölümsüzlük mümkün mü?

Bu soruya cevap verebilmek için önce ölümün sonrada ölümsüzlüğün tarifiniyapmak gerekiyor. Zira herkesin aklına aynı şeyler gelmiyor bu konularda .Terim zeminin de ki bu belirsizlik bu soruya cevap vermeyi neredeyse imkansız kılıyor.

Ölüm genellikle hayatın bitmesi olarak tarif edilse de bu temelinden yanlış bir yaklaşımdır. Ölüm ve hayat canlılarda sürekli olarak git geller ve döngüler ile iç içe geçmiş kardeş olgulardır ve birinin olmadığı yerde öteki olamaz. Taşlar ne yaşar nede ölür mesela. Hayat ve ölümün zıt olduğu düşüncesinin yaygınlığının ana sebebi; ölüm anından itibaren bilincin artık devam etmediği savıdır. Bakalım gerçekten de ölüm böyle mi?

Ölüm , tıp insanları için bile yüzyıllar içerisinde farklı sebep sonuç ve klinik bulgular ile tanımlanmaya çalışılmış. Önce solunumun durması diye tarif edilmiş ancak solunumu durup geri dönen hastalar olunca bu fikirlerinden vazgeçmişler. (bilimin en sevdiğim yönlerinden birisi) Sonra kalbin durmasıdemişler ancak kalbi durup geri gelen vakalardan sonra yine fikirlerini değiştirmişler. Sonra hem teknolojik gelişmeler de ki sıçrama hem de kümülatif tıp bilgisinin muazzam kitle etkisi ile gözler kulaklarımız arasındaki pembe jölemsi organa yönelmiş.

Beyin; bilinç, zeka, ahlak, bilgi, davranış, seçim, dürtü gibi birçok hayatiolgunun merkezi olduğu gibi ölümünde merkezi. Çok basit ve öyküsel bir örnek vermek gerekirse : bir kamyon size çarpar ve bedeniziniz parçalanır ancak beyniniz sağlam kaldığını varsayalım. Kafanız hemen başka bir vücuda transplante edilse ölmezsiniz. Zıttından yola çıkarak, zihin-bilinç ikilisinin beyin ortamından yok olması veya burayı terk ettmesine ölüm demek yerinde olacaktır.

Farkındalığınız , düşünmeniz, duygularınız, anılarınız ,tercihleriniz yani hayatınızbeyninizdeki milyarlarca hücrenin ve onların katrilyonlarca bağlantılarının (konnektom) elektromanyetik yazılımsal kompozisyonudur. Bu birlikteliğin devamlılığı geri dönüşümsüz olarak bozulduğunda ölürsünüz.

Böyle bakıldığında ölümsüzlük için beyni bir kavanozda yaşatabilmek, onu hayatta tutabilmek için diğer bütün organların yenileri ile değiştirilmesi yada en temelinden bir yöntemle mesela genetik müdehaleler ile vücut ve beyini hasarsız yıllanabilen yöntemler sıralanabilir. Bunlar organik ölümsüzlük bilim kurgu senaryolarıdır ve cyborg filmleri yada genetik-bilim kitapların da çokça kullanılmıştır.

Ancak özellikle yapay zeka ve bio-techno-yazılımsal gelişmeler ışığında ölümsüzlüğümüzün bambaşka bir olasılığı gündem de bu aralar. Buna inorganik ölümsüzlük projeleri denebilir. Ray Kruzweil’in Singularty teorisi ve çok sevdiğim filmlerden “Chappie”(2015) ila  “Transcendence”(2014) de bu ölümsüzlük formundan çarpıcı şekilde bahsedilmiştir.

Bilincimizin ve zihnimizin organik ; dolayısı ile sonlu olan ortamından , yazılımsal yöntemler ile bir makinaya , bilgisayara veya internete aktarabildiğimizi varsayalım. Bu durumda bu yazıyı yazan “Timur” her ne kadar birgün ölüp gidecekse de ; 1000 yıl sonra bu Timur’ un zihnini taşıyan bir robot ya da bilgisayar , bu yazıya baktığında “ben yazdım bunu” diyecektir. Ölümlü Timur’un fotoğrafına nette bir yazılım bulutu şeklinde dolanan Timur “benim resmim” diyecektir.

Bir kez ölümsüzlük böyle elde edildikten sonra uzayda yolculuk ve başka gezegenlere taşınma çok sıradan bir görev olacaktır. Zira bilgisayar çiplerinin nefes almaya yada suya ihtiyacı yoktur.

Ölümsüzlük bu durumda size mümkün gelmeyebilir ….

Tıpkı uçmak, aya yolculuk ve  kalp naklinin mümkün olmadığı gibi…..

https://twitter.com/drtimuryilmaz