Gerçek demokrasilerde parmak sayısı çok olan değil az olan dinlenir öncelikle. Hatta, ondan da önce parlamentoda parmağı olmayana kulak verilir ve çoğunlukla da şayet mantıklı ve doğruysa dediği yapılır. Şayet bunu yapmayan, yapmamaya yeltenen olursa ihtimaline karşı da demokrasilerde güçler dengesi yasama yürütme ve yargı arasında birbirini denetleyecek şekilde kurulmuştur.
Hiçbir ahlâka, hiçbir anlayışa sığmayacak bir şekilde bir geceyarısı operasyonu ile T.M.M.O.B.nin yetkileri kaldırıldı. Hem de ileri demokrasi falan iddiaları olan bir iktidarın alicengiz oyunuyla. Bunu bu iktidar hep yapıyor. Ama biz bir türlü alışamadık. Ne yapıldı bu değişiklikle? Mimar ve mühendisler birliğinin meslekleriyle ilgili denetim yetkileri ellerindenn alındı.
Ee alınır alınır bunda ne var diyen olabilir. Olmamalı ama olabilir, burası Türkiye. İmam/cemaat meselesi. Ne yani mimarlık mühendislik yapmaları engellenmiyor ya da diyebilirsiniz. Ancak kazın ayağı öyle değil. Başbakanımız olan Recep Tayyip Erdoğan adlı zatın bizlere yutturmaya çalıştığı gibi demokrasi yalnızca sandıktan çıkan oy adetinden ibaret değildir. Bu anlayış ancak ABD gibi yarımyamalak demokratik ülkelerde geçerlidir. Orada dört yılda bir eşeklerle filler bandolar ve ponpon kızlar eşliğinde yarışır, sonra bir dört yıl, sekiz yıl biri tepinir, sonra öbürü. Komediye bakın ki, göya bu ülke de dünyada demokrasinin jandarmasıdır. AKP liler de buna özendiler herhalde ama, burası Amerika gibi cahiller ülkesi değil, tam tersi kültür ve medeniyetler beşiği topraklar üzerine kurulmuş bir ülkedir. Böyle yutturmaları baskıyla bile uzun sürdüremezsiniz. Bunu böyle zanneden ya demokrasinin ne olduğunu bilmiyordur cahildir, ya da kandırmaya çalışıyordur. İkisi de birbirinden beter eksikliklerdir. Biri bilgisizlik ve eğitmsizlikten kaynaklanır, diğerinin ucu yalancılığa kadar uzanacak pek de ahlâki olmayan bir tutumdan kaynaklanır. En basitiyle kandırmacadır. Bu ikisini de yapan parti ve üyelerine bir devlet teslim etmemek gerekir. Ama biz gönlü yüce türkler bunu yaptık. Malesef yaptık. Bu da bir şey mi, biz daha neler yapmıştık ki…
Ne var ki, artık milletçe uyandık ve hayır effendi beyler bir durun bakalım diyoruz. Ama başımızdakiler bunu dahi anlamazlıktan gelecek kadar pişkinmişler meğerse ve duymazlıktan geliyorlar. Pişkinlikleri bir yana bir de efeleniyorlar. Efelenirken de bırakın efeyi bir mahalle kabadayısı özentisine bile yakışmayacak düzeyde saldırılarda bulunuyorlar. Akla mantığa uymayan karşı saldırılara geçiyorlar. Çoğu çocukça bile değil, tam mizahlık, ama parmak sayısı üstünlüğü onlarda… İşte bu parmak sayısı yanılgısı demokrasinin en sıkıntılı noktalarından biridir.
Oysa gerçek demokrasilerde parmak sayısı çok olan değil az olan dinlenir öncelikle. Hatta, ondan da önce parlamentoda parmağı olmayana kulak verilir ve çoğunlukla da şayet mantıklı ve doğruysa dediği yapılır. Şayet bunu yapmayan, yapmamaya yeltenen yönetimler olursa ihtimaline karşı da demokrasilerde güçler dengesi yasama yürütme ve yargı arasında birbirini denetleyecek şekilde kurulmuştur. Ancak bu görünüşte bir denge ve denetim mekanizmasıdır, Türkiye gibi ve azgelişmiş demokrasilerin hüküm sürdüğü Afrika ülkelerinde lafta kalır, yetmez. Bizde üstelik lafı bile kalmadı ya.. Son bütçe kanunu görüşmelerinde sayıştay raporu görmedik, duymadık. Evet, yetmez. Çünkü AKP iktidarıyla en güzel örneği görüldüğü gibi, bu üç erk görünüşte varolsa bile bazen tek tarafın eline geçebilir. Hele o ülkede “Yetmez ama, Evet” diyebilecek salaklar güruhu varsa, bu kolayca gerçekleştirilebilinir. Ama gerçek demokrasilerde çare tükenmez bütün bunları da denetleyecek kurumlar vardır. En başta halktır en büyük denetçi. Taksim Gezi olayında görüldüğü üzere. Ama Halk yani, kamuoyu en büyük güç olmasına rağmen bazı vurdumduymaz dictator özentilerine karşı kesin ve anlık yaptırım gerçekleştiremeyebilir. Çünkü yaptırım gücü yüksektir ama, elinde yaptırımı anında uygulayacak icra gücü ve kuvveti yoktur.
Gerçek demokrasilerin başka önemli kurumları vardır. Bunun başında basın gelir. Basının bir yaptırım gücü yoktur ama, etkisi hepsinden çoktur. Türkiye’de basının halini yüzde oranlarıyla ilkokul çocukları bile biliyor artık, yazmaya söylemeye gerek yok. Ama gördük ki, bir elin parmakları kadar düzgün basın kuruluşu bile basının yapması gereken görevi yerine getirmek için yetiyor. Geri kalan büyük çoğunluk da mizah konusu oluyor. İsteyen ona inanıyor, inandığıyla kalıyor. Bırakın . Çünkü yeni bir güç var basından da önemli. Şu Twitter denen bela. İşte ona güç yetmiyor. Twitter kurdu Melih Gökçeki bile kendi eliyle kendine rezil ettiriyor o güç. Bir de facebook tabii, You tube da unutmamalı.
Ama demokrasilerdeki en önemli güç sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum örgütleri gerçek demokrasilerde parlamentodan bile önemlidir. Diğer demokratik öğelerin hiçbiri sivil toplum örgütleri ağı olmadıkça bir varlık ortaya koyamaz, sonuç elde edemez. Parlamento bile. Recep Tayyip Erdoğan’ın vekil sayısı, o öyle sansın aslında hiç önemli olmamalıdır. Recebin gücü sivil toplum örgütlerinden aldığı destekle orantılı olmalıdır. Recep Tayyib’in siniri bu desteği alamamış olmasındandır. Bu nedenle yıllardır temeli capitale dayanan sanayii ve ticaret odalarını ne yapıp edip elinde tutmaya çalıştı ve öyle böyle bunu başardı. Bilgiyi ortaya koyan, kıvılcımı atan, karşıt görüşü oluşturan ve cözüm önerisini getiren sivil toplum örgütleridir. Muhalefetin sistematiğini yaratan da sivil toplum örgütleridir. Başta meslek odaları kamuoyunun gerçek sesidir. Hepsini birden ortadan kaldırın muhalefet partileri bile sudan çıkmış balığa döner, ne yapacağını bilemeyen anarşist gruplara dönüşür. Recep Tayyip Erdoğan capital bazlı meslek örgütlerini elinde tutmayı başardı ama, okumuş, aklı selim sahibi kişilerin çoğunlukta olduğu mavi yakalı meslek örgütlerine söz geçiremedi. Milleti kandırıp anayasa reform yapıyorum diye, yanına da akıldan yoksun “Yetmez Ama, Evet”çileri alıp yargıyı de ele geçirdi ama, barolarda çakıldı kaldı.
Ama hırs sınır tanımaz. Bu kere hazret meslek örgütlerini yok etme planına başladı. T.M.M.O.B. nin yetkilerini yok etmesi, bu kuruluşu yok etme planının başlangıcıdır. Ama peşin söyleyeyim başaramayacak. Kağıt üzerinde başarsa kanuna işlese bile unutmasın ki, twitter diye bir bela var. İktidarın hala anlayamadığı şey, herşeyin mecliste parmak kaldırıp, torbaya kanun atmakla olmadığıdır. Bunu kavrayamayan demokrasinin ne olduğunu da anlayamaz.. Meslek örgütlerini kadüt etsen bile kamuoyunu eğip bükemezsin artık.
Amiyane tabir ile maymun gözünü açtı.
Yargıyla ilgili çakma anayasa değişikliklerinden sonra demokrasiye vurulmuş en ağır darbedir bu kanun. Ve özüne baktığınızda çok komiktir. Eşi örneği yoktur. İleri demokrasiden dem vurmaya çalışan bir parti, demokrasinin ana damarını kesmeye kalkışmıştır. Ama bu işlemez çünkü maddenin yapısına aykırıdır. Böyle bir girişim olsa olsa yapana zarar verir. Ne diyelim akıl tutulması böyle şeyler yaratıyor demek ki..
Ne devlet işleyişinde, ne toplumsal yapıda boşluk olmaz. Pekii, T.M.M.O.B. inden alınan yetkiler ne olacak. Tabi ki, biryerlere ama, denetim altında tutulabilecek yandaş biryerlere yapıştırılacak. En uygun yer de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak görülmüş. Eh yani.. Milli Savunma Bakanlığı olacak değil ya… Çevre ve Şehircilik Bakanlığının başında da dökülen sıvaları, akan çatıları , kapanmayan kapıları ve çatlayan ayrılan duvarları ile mucizeler yaratan başbakanın adaşı eski TOKİ başkanı mühendis Erdoğan Bayraktar var. Şimdi bu bey hem düşünüp taşınıp bir takım ucubeleri proje diye sunacak, hem onaylıyacak, hem imalatını yapacak, hem de bütün bu safhaları denetleyecek. Cayyy beee. Bırakın büyük projeleri, bir ev yaparken bile birkaç disiplin devreye giriyor. Jeolojik yer etütünden tutun, çevre peyzaj, mimarlık, mühendislik, dekor sanatına kadar onlarca. Bütün bunları bir bakanlık yapacak ve bu bakanlığın başındaki kişi de üstelik kamu oyuna da danışmadan bunları onaylıyacak.
Vayy beee, sen neymişin be abiii. Biz seni ve başbakanını Seyrantepe satadının açılışında boşuna yuhalamışız..
Ne siz anlamışsın, ne de bizzz….