"Üzüm üzüme baka baka kararır" denir. Kadınlarımız da birbirine baka baka mı kapanıyor?
"Üzüm üzüme baka baka kararır" denir. Kadınlarımız da birbirine baka baka mı kapanıyor? İşin gerçeği, çok ta samimi değil bu görüntüler. Ağır bir gebelik durumu var sanki ortada. Altında bone, üstünde türban, tam tepedeyse leylek yuvası gibi bir topuz.
"Hadi sorun yok" diyelim tamam da, o başı açık olmayanlardaki transparan giyim kuşam, suratlardaysa ağır makyaj neyin nesi? Hele de o gözlerin etrafı alı al, moru mor ya; "Bunlar şiddet mi görmüş acaba" sında kalıyor insan. Şiddetin, kadın bedeni üzerinde tavan yaptığı gözler önündeyken, haksız da sayılmam hani.
Türbanlıların yüzde ellisi; "Başım kapalı ama sen bedenime yüzüme gözüme bak" der gibi....
"Niçin kapanıyorlar" sorusuna cevap ararken yüzleşiyorum kısa geçmişle... 23 yaşlı oğlum, iflah olmaz kanser hastalığının pençesinde. Yeşil Kart'la tedavi almaya çalıştığımız sağlık kurumlarındayım, her gün ya da gün aşırı. O sosyal kurum, bu sosyal kurum derken, yardım sandığı'y la kesişiyor yolum... Ortada, ne denli acil durum olmuş olsun, kalabalığı yarıp içeri girmek mümkün mü? Kaba tabirle söylemek gerekirse, AÇLIĞIN İŞGALİ görünen; O yoksulluğun, insanı nasıl da hayvanlaştırdığı; Ve aciziyetler; Kursağından bir lokma geçmemişçe, benzi limon sarılar; İstediği yardımı, öfkeli haykırışlarla alacağına inananlar mı dersin? Nereden bakılırsa bakılsın, açlıktan çok, o açlık korkusunun yarattığı kalabalık sanki?.. Sözün kısası, ani bir haraketle atıyorum kendimi içeri, kalabalıktan sıyrılarak. Yabancı şaşkınlığım, ilk anda fark ediliyor.
Demek, ölüm döşeğindeymiş oğlum. Demek, felçliymiş artık. Hiç bir şey mi dindiremiyormuş ağrılarını? Demek, umutsuzmuş.... Bu kez benim hıçkırıklarım ağır basıyor. Birden, bir görevli heyecan katıyor aciziyetime. "Çabuk olun" diyor, " su getirin kadına." Suyumu yudumlarken de teselli ediliyorum.
"Her şeyde bir hayır vardır" diyorlar.
"İsyan değil, tövbe et" diyorlar.
Kim, kimin sesidir tanımıyorum. Ama anlık ta olsa, bir nebze sakinleşiyorum.
O her şeyi görenmiş duyan. Huzuruna çıkan hiç bir kulunun dileğini geri çevirmezmiş. Yeterki, yürekten dilenilsinmiş....
Bağır, bağırdığımız, an be an, hala aynı an.
Saç baş kapatılmadan çıkılmamalıymış huzuruna. Hem, kadına yakışan da bu değil miymiş? Sanki, taşınmayacak bir ağırlığı mı varmış örtüniye nin?
Başörtü, türban bg. Bunlara alıştırılmaya çalışılan bir ben değildim. Midesi boş, kafası boşların, en yakın komşuların da aynı tatlı dayatmalarla ikna edildiğini gözlemleyecektim ileriki zamanlarda. Bu kapanma modasını yaratan nedenlerden bir kaçı gayet netti. Kiminin, açlık ve geçim sıkıntısının canına tak edip kabullendiği, kimininse, AKP nin Allah yolunda olduğuna inandığı, en doğruyu, yine Bu İktidar'ın bildiği inancına sarılmaktı... Ben mi? Aklımın ucundan geçirmedim kapanmayı...
Çünkü, sindirilmişliğin vücut bulmuş halidir türban bana göre. Önce kimlik, var olan tüm insanlık üzerinde bir baskı ve tehlike aracıdır. Çünkü, kapanmanın farz (mecburi) olduğu inancı topluma yayıldıkça köleleşir toplumlar. Çünkü, namus ve ahlakın ölçüsü olmakla kalmaz, başı açıklılık, ahlaksızlıkla eş değer kılınır. O ahlaksızlıkla eş değer kılınan açıklıklar öldürülmek istenir bir daha bir daha, emin olunuz. Bez parçası diye geçiştirdiğimiz o bir bez parçası uyuşturur nice aklı selimliliği....
Kapanamam. Çünkü, ben de suçlu ve günahkar bir varlık olarak görürüm kendimi, yaratan katında da. Cinsiyetimden, biraz daha utanarak kaçmak zorunda kalırım köşe bucak. Mahrum olsam da aştan, işten, sadakadan, kapanamam.
Şu hayat serüveninde gırıla giderken ölümler açlıklar, bir kuru ekmek için de öpülüyorken hiç te değmeyen el ayaklar, nasıl inanırım ki; BİR TUTAM SAÇIN GÜNAHKAR KÖLELİĞİNE? Sizler, ister inanın, ister inanmayın, başkaca işi gücü yokmuş gibi, o yaratıcının da bir tutam saç ile kafayı bozduğuna inanamam...
Baş mimar, ta ki yeni bir emir verinceye dek, altında bone, üstünde türban, sanırım devam edecek bu moda. Ola ki, mimar yeni akım başlatacak, çarşaflı model mankenlerimiz de hazırda bekliyor zaten. ÖNCE NAZLI NAZLI, ŞÖYLE ILICAKLI, kara çarşafa bürünüp cemaat vitrininde putlaşanları da görürsek şaşırmayalım!!