Jak İhmalyan ve Vartan İhmalyan. Yeni kuşağın hiç bilmediği isimler. Bilemezler çünkü unutturuldu.
Jak İhmalyan ve Vartan İhmalyan. Yeni kuşağın hiç bilmediği isimler. Bilemezler çünkü unutturuldu. Bunlar iki kardeş. anne Kayserili, baba Konyalı. Vartan Konya doğumlu, Jak İstanbul. İkisi de eğitimli, ikisi de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden geçmiş. Yani, birçoğumuz gibi Karaman kökenli, Çoğumuz gibi Anadolu kökenli İstanbullu. Vartan’ı yeni kuşağın az sayıda anne ve babası İhmal Amca olarak belki hatırlar. Jak’ı bilen bir iki düzineyi geçmez. İhmal Amca Cumhuriyet döneminde türkçe yazılmış en güzel yeni özgün masalları bize kazandırmış bir yazarımız. Türkçesi hepimizden güzel. “Sihirli Çiçek”, “Güneşe Vurgun Çocuk”, “Şeytan Uçurtması”, “Boyalı Kırlangıç”, “Eşek Eşekken” “Pencereme Konmuştu”, onun masal kitapları.
Jak ise dünya capında bir ressam. Ama bizde cok az insan tanıyor. Henüz ellialtı yaşındayken 1976 da Moskova’da öldü. Öldüğünde resmi görevi Moskova Üniversitesi Doğu dilleri Enstitüsü rektörlüğü idi. Türk Dili Bölümünün de temel direği. Ama dünya onu ressam olarak tanıdı, bugün de ressam olarak biliyor. Hem de ne ressam. Yirminci yüzyılın en babalarından. Ömrü biraz daha uzun olsaydı, hele hele bugünlere ulaşabilseydi hiç kuşkunuz olmasın yirminci yüzyılın üç büyükleri diye Picasso ve Dali ile birlikte anılırdı. Resimlerini biliyorsanız onlardan aşağı kalmadığını görür, hatta sanat anlayışınıza göre üstün bile tutup bir numaraya koyabilirsiniz. Bu değer bizde birkaç düzine insan dışında tanınmıyor. Çoğumuzun varlığından bile haberi yok. Ve bu değer ömrünün yarısını, sanat üretiminin neredeyse tamamını vatanına hasret sürgünde geçirdi, Beyrut’da, Çin’de, Polonya’da, Moskova’da vatan hasretiyle yaşadı ve gurbette öldü. Ağabeyi İhmal Amca gibi, Nazım Hikmet gibi.
Çünkü, ağabeyi gibi o da komünistti ve iki kardeş hapiste ve Sansaryan Han’da uzun ve ağır işlemlerden geçtikten sonra canlarını zor atmışlardı yurt dışına. Eee, kolay değil bu topraklarda hem Ermeni, hem Komünist olmak. Oysa hepimizden çok yurtseverdi Jak.
Bir dostuna hediye ettiği resmin arkasına şunları yazmıştı: “Tünel kokusu sinmiş mavna yosunu ezmesiyle yaptım bu resmi.. Biraz da Küçük Moda taşı ve kumlarının tozu vardır içinde… Ne yazık ki, lapina ve çırçır balıklarının fısıltıları duyulmuyor ama, Haydarpaşa acıklarından gecen vapurların sis düdüklerinin sirenlerinkine karıştığını duyuyorsun herhalde.. Sevgiler… Jak...”
Jak gurbettedir ama, gerçek dosları yoldaşları onu ve ağabeyini yalnız bırakmazlar. Abidin Dino, Aziz Nesin, Ara Güler yolları düştükçe Moskova’da Jak’ı ziyaret eder hasret giderirlerdi. Sergide Ara Güler’in Jak’ın Moskova’da çektiği ışıkçizgileri (fotoğrafları) da var. Abidin Dino uzun bir aradan sonra Jak’la Moskova’da buluştuklarında şu izlenimi edinmişti: “Jak’la (yıllar sonra gurbette) buluştuğumuzda şaşa kaldım, resimlerinde konu ne olursa olsun, insan, bitki, meyve, sokak, hepsi sanki taptaze İstanbul’da çizilmiş boyanmıştı! Belki başka ülkelerden tek tük izler bulmak mümkündü ama, resim dili Türkçeydi Jak’ın… İstanbul’a döner dönmez yapacağımız resimleri sayıkladık. Halic’te, Balat’da, Kasımpaşa’da, Galata’da çize çize sürtmek ne keyifli olacaktı.” Bu anı Jak’ın İstanbul’da Metin Deniz’in MD galerisinde 1993 de ölümünden onbeş yıl sonra
Türkiye’de açılan ilk kapsamlı sergisinin kitapçığı için Abidin Dino tarafından yazılmış tanıtım yazısında yer alıyordu. Ne var ki, bu yazı geç ulaştığından sergi kitapçığının basımına yetişmemişti. Bu kere kitapta yer alıyor. Ve Jak’ı en iyi anlatan satırlar olarak tarihe geçiyor. Jak yalnız İstanbul ressamı değildi. İstanbul çocuğu olmasına rağmen Anadolu’lu kökleri her resminde hissediliyor. Hatta bazı tabloları buram buram Anadolu kokuyor. Kızılırmak mandasının en sanatsal sureti, dünyanın en güzel eşek tablosu ve Anadolu insanın somut suretleri Jak’ın tablolarında.
Bu sergi aslında bir kitap tanıtımı vesilesiyle düzenlenmiş. Bir Zamanlar Yayıncılık tarafından hazırlanan çok kapsamlı bir kitap. Sürgünde Bir Ressam, Jak İhmalyan. Osman Köker’in editörlüğünde Mayda Saris tarafından hazırlanmış. Aynı yayınevi daha önce de İstanbul’lu Rum Ressamları toparlayan bir kitap yayınlamıştı. Ne yazık ki, tükenmiş. alamadım.
Sergi Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Yunan Konsolosluğunun Kültür Merkezi olarak görev yapan Şişmanoğlu Megaro binasında maalesf kısa bir süre 12 Haziran’a kadar gezilebilir. Aman kaçırmayın. Yurdun neresinde olursanız olun bu sergiyi görmek için İstanbul’a bir günlüğüne olsun gelin.
Sergiye ilgi ise olağanüstü yüksekti. Jak İhmalyan’ın bugüne kadar kendi yurdunda gerçekleştirilmiş en kapsamlı sergisinden başım dönerek cıktım. Kendimi Caddeyi Kebir’in girdabına attım. Cadde kalabalık, hava sıcak, gelen giden sel olmuş akıyor. Gencecik kızlar oğlanlar, orta yaşlılar, entellektüel görünümlü sakallılar, cübbeli sakallılar, araplar, hintliler uzakdoğulular birbirine karışmış. Bu yıl ne kadar da çok uzakdoğulu ve hintli gelmiş İstanbul’a. Ne kadar çok simsiyah çarşaflı, sadece ince bir çizgiyle gözleri acık arab ve türk kadını var Beyoğlunda. İnsanların bir bölümü neredeyse cıbıl, kızlar oğlanlar sere serpe lodosun büsbütün ısıttığı baharın bu son günlerinin tadını çıkarıyor. Besbelli meteorolojinin dediği gibi bu yaz çok sıcak geçecek, kavrulacağız. Bu sıcakta insanların bir bölümü de hala^ pordösülü, mantolu, başları türbanlı. Bu sıcakta nasıl dayanıyorlar akıl almaz. Devlet nasıl halk sağlığını düşünerek alkol ve sigara satışı ve kullanımına kısıtlamalar getirdiyse, bu yazki sıcaklar
Bu, halkını seven bir devletin asli görevidir. İnsanlar seraza geziniyor, çoğunun elinde bir dondurma keyifleri yerinde. Bu renkli kalabalığın içinde Galatasaray Meydanında koca koca zırhlı araçlar ve bir bölük çevik kuvvet polisi teyakkuzda. Çoğunun elinde makinalı tüfekler, birkaç büyük biber gazı tüpü hazır bekliyor. Mis sokağının başında aynı tablo bir bölük de orada konuşlanmış, bir bölük de Taksimde tam techizat müsellah. Üç bölük, bir tabur eder. Sanki bir işgal kuvveti konuşlanmış gibi Beyoğluna. Ama kendi halinde salınan yerli yabancı insanların hiçbirinin bu ürkütücü tablo umurunda değil. Sahi bu silahlı taburun bu piyasa alanında eller silahta ne işi var, allahaşkına. Ele güne, araba hintliye karşı biraz ayıp olmuyor mu?.. ürkütücü değil mi?.. İşte böyle değerli Jack usta, memleketine hoş geldin…
Evet Sergi kalabalıktı ama, dışarısı daha kalabalıktı. Ve ipini koyvermiş gidiyordu. Jak İhmalyan kimsenin umurunda değildi, ama yeterince aydın ona itibarını iade etmiş ve bağrına basmıştı. Allaha hamdolsun bu iadeyi itibar AKP lilere kalmamıştı. Hani Nazım Hikmet’in itibarını da AKP hükumeti iade etmiş, yetkililer de, hamdolsun bu iadeyi itibar bize nasip oldu diye gerim gerim gerilmişlerdi ya. Akabinde de Can Yücel’in mezarı unufak edilmişti ya. Neyse bu kere iş onlara düşmeden bu itibar iadesi gerçekleşti ve en büyük Türk ressamı vatanına kavuştu. Bugüne kadar gördüğüm en kalabalık Sergi açılışı idi. Aman kaçırmayın. Anadolu insanı ne evlatlar doğuruyor, neler yetiştiriyor görün.
* Sergiden çıkınca bu yazıyı kafamda oluşturmuş ve büyük bir cinlik yaparak bu başlığı bulmuştum. Masaya oturup da büyük usta Jak İhmalyan için hazırlanan o kapsamlı kitaba gömüldüğümde bu başlığın daha önce 1993 MD galerideki Jak İhmalyan sergisi kitapçığı icin Abidin Dino tarafından yazılan, fakat yetişmediği için kitapçığa giremeyen yazısının başlığı olduğunu öğrendim. Cahillik işte. İster inanın, ister inanmayın bilmiyordum. Ama başlığı değiştiremedim. Hayatımda hiç yapmadığım birşeye tüm bilinçimle yöneldim ve göğsümü gere gere bu intihali yaptım.
Nasıl olsa ne bakan olacağım ne de profesör.
Nasıl olsa ne bakan olacağım ne de profesör.