Özelleştirme; ulusal pazarlarımızı yabancılara peşkeş çekme anlamındaydı.
Hatırlar mısınız, tepemizde boza pişirdikleri yıllardı.
Sömürgeci ülkelerin daha fazla sermaye ihracı yapmaları, yani bastıkları dolarları bize satmak için yola çıktıkları dönemdi.
Kendi bastığı paranın girmesinin, çıkmasının önündeki engelleri kaldırmak için “kuralsızlaştırma” diye bir şeyi hükümetlerin önüne koymuşlardı.
Kuralsızlaştırma, bırakın yapsınlar, bırakın etsinler anlamındaydı.
Kuralsızlaştırma sözcüğü geride duruyor, küreselleşme sözcüğü var gücü ile öne çıkarılıyordu.
Ülkelerin birbirleri ile yapacakları ticaret, sanki küreselleşme olmazsa olmayacak gibi anlatıldı.
Avrupa Birliğine girersek, yağlar ballar akacağını, girmezsek felaket olacağını anlatıp durdular.
Aslında, küreselleşme, Batının ulus-devletimize karşı giriştiği amansız bir saldırının başlangıcıydı.
Küreselleşme emperyalizmin kendisiydi.
Sadece ismi kibarlaştırılmış, aklileştirilmiş, bilimsel kisve altına sokulmuş haliydi.
Onlar para satacak bizde satın alacaktık.
Onun için üreten devlet kuruluşlarımızı özelleştirmeli ve onlara satmalıydık.
Bunun için de ulus devletin kurallarını, kanunlarını kuralsızlaştımamız gerekiyordu.
Özelleştirme; ulusal pazarlarımızı yabancılara peşkeş çekme anlamındaydı.
Bir anlamda, egemenliğimizi Batıya, Atlantik ötesine devretme demekti.
Anlatmaya çalıştığım süreç işledi.
Ulusun kolektif mülkiyeti olan varlıklar satılınca, satılacak bir şey kalmayınca, küreselleştirmeciler artık başka ses vermeye başladılar.
Ülkenin bölünebilecek bir kıvama geldiğini gören küreselleştirmeciler, bu kez demokratikleşme sözcüğünü öne çıkardılar.
Bölünmenin adını, herkesin kabul edebileceği, demokratikleştirme ile değiştirdiler.
Küreselleştirerek malımızı mülkümüzü aldılar, şimdi bölerek demokratikleştirecekler.
Irak’a, Libya’ya, Afganistan’a, Suriye’ye Amerikan demokrasisi gelince, ”dolar emperyalizmini” halklar anlayınca, emperyalizm de planlarında değişiklikler yapıyor.
Küreselleştirmeciler nerede sorusu abes sorusudur.
Suriye’ye saldıralım, İran’a ambargo koyalım, Rusya ile aramızı açalım, Açılılıyapalım diyenlerin hepsi, eski küreselleşmecilerdir.
Ulusal pazarların yabancılara satılmasını ve özelleştirmeleri hazmettirdiğine inanan siyasi iktidar, şimdi bölünmeyi hazmettirecek girişimleri sürdürüyor.
Halkın, daha önce yediği yalanlardan ötürü midesi bozulduğundan, demokratikleşme yalanını mideleri almamaktadır.
Tunceli’nin adını Dersim yaparak, Mustafa Kemal’e karşı yeni bir cephe açmanın peşindedirler.
Dersim Mustafa Kemal’i yargılamanın başlangıç salvolarıdır.
Yaşanan süreç; Tunceli’nin adını değiştirsek ne olacak ki, entel takılması değildir.
Karşı devrimciler bu değişimi karşımıza siyasi sürecin bir aracı olarak önümüze koymaktadırlar.
Dersim meselesi bölünmeyi hazmettirme sürecinin bir unsurudur.
Hesaplaşma sürecinde hazım daha zor oluyor.