Yapısal Dönüşüm ifadesi çok sihirlidir.
Herkesin kendine göre yapısal dönüşümden çıkardığı, bir anlam vardır.
Egemen çevreler yeni bir sermaye birikimi modeline geçerken, bu tür kulağa hoş gelen kavramlalar üretirler.
Bu kavramlar, yeni bir sermaye birikim modelinin meşrulaştırılması adımlarıdır. Kulaklar ve beyinler iyice doldurulduktan sonra, asıl gerçekler o zaman meydana çıkmaya başlarlar.
İşlemekte olan sermaye birikimi modeli tıkanmaya başlayınca, “yapısal dönüşüm” ifadesi dolaşıma girer.
Hepimiz izliyoruz. Batı kapitalizmi kriz dönemlerinde, hep bir yapısal dönüşümden geçer.
Küreselleşme ne kadar da hoş bir ifadeydi. İçini açınca ne çıktı?
Sermayenin önündeki engellerin kaldırılması, özelleştirme, emeğin metalaştırılması, özgürlüklerin daralması, sosyal hakların kısılması olarak özetlenebilir.
Sermaye egemen çevrelerinin, yapısal dönüşümden anladığı şey; krizlerin bedellerini, çalışanların üzerine yıkmanın yasal zemini bulmaktır.
Halkın rızası alınarak veya alınmadan yapısal bir dönüşüm yaparlar.
Sermaye birikiminin tıkanan kanallarının açılması işinin adı; yapısal dönüşümdür.
Bildiğiniz gibi hem ABD, hem de Avrupa’da kriz hüküm sürmektedir.
Yani Batı sermayesi yeni bir çıkış aramaktadır. Bizdeki egemen sermaye çevreleri de, Batı sermayesi ile ortak olduklarından, Batı’daki bir kriz; Türkiye’deki kriz anlamına gelmektedir.
Avrupa’daki kriz, şimdilik, Almanya’nın diğer ülkelerle olan ekonomik ilişkilerinde kendini gösteriyor.
Almanya, Avrupa halklarından ve devletlerinden topladığını, Avrupa ile paylaşmak istemiyor.
Avrupa’nın fakir ülkeleriyle, zengin halklar arasında paylaşımda bir tıkanma var.
Buna kültürel ve tarihi farklılıklar da eklenince, sistem tıkanıyor.
Avrupa Birliği Projesi yürümez oluyor.
Aslında Avrupa Birliği Projesi Batı zenginlerinin, yeni bir sermaye birikim projesiydi.
Artık işlemiyor. Tıkandı.
Amerika’daki durum da pek farlı değil. Dolar dünya parası olma gücünü yitirdiği için orada da üretim tıkanması var.
Batı tekelleri, başladılar yeni bir sermaye birikim modeli yaratma çalışmalarına…
Bu sebepten, Batı tekellerinden Türkiye tarafına yeni bir propaganda pompalanıyor.
Ali Babacan ve benzer liberaller ağızlarından “yapısal dönüşüm” ifadesini eksik etmiyorlar.
Hatta Hükümet yeni, utangaç yapısal dönüşüm planları açıklıyor. Ancak açıklanan bu planlarda, Batının yeni talepleri, görünür hale getirilmiş değil.
Seçim dönemi içinde olmamız sebebiyle, herkes bir bekleyiş içinde. Özellikle sermaye egemen çevreler!
Sermaye egemen çevreler, sermaye birikim yollarının açık tutulmasını isterler. Çalışanlar ise, gelirlerinin artırılmasını beklerler.
Sermaye egemen çevreler, çalışanların haklarını biraz daha kısarsak tıkanıklığı aşarız diye düşünürler.
Oysa yaşam koşulları iyice tükenmiş olan halk, iş ve aş peşindedir.
Egemen çevreler, hükümetin önüne, kendi isteklerini içeren raporları çoktan koymuşturlar.
Eminim raporum birinci cümlesi Esnek Çalışma ifadesiyle başlamıştır.
Taşeronlaştırmayı kılcal damarlara kadar indirmenin adıdır, esnek çalışma…
Var olan sosyal hakları daha da azaltmak. Güvencesiz çalışma alanlarını daha da genişletmek, egemen sermaye çevrelerinin, krizden çıkış yolu olarak gördükleri tek seçenektir.
Güvencesiz çalışanları ne kadar çoğaltırlarsa, geçici işçileri ne kadar artırırlarsa, kendilerini başarılı sayarlar.
Sıcak para kanallarının tıkanması, içerdeki egemen çevreleri endişeye sevk ediyor.
Daha çok yabancı sermaye çekmenin yolu olarak; gelebilecek olan sermayeye daha fazla güvence vermek gereğini düşünüyorlar. Bunu yapmanın yolu da, güvencesiz çalışanların sayısını artırmaktan geçiyor.
Egemen sermaye kendisini ancak, çalışanlar güvencesiz ve savunmasız olursa, kendilerini güvende hissediyorlar.
Özetlersek, eğer egemen çevreler başarabilirse, emeğin ve şirketlerin yeniden metalaştırılması dönemine giriyoruz.
16.2.2015, bulentesinoglu@gmail.com