KENDİNİ YAKTI, UNUTULDU

İbrahim Karamemet

Ortalık Kaynıyor. Bilmem olanlara şaşırdınız mı?..
Ben hiç şaşırmadım, ortaya dökülenler bana az bile 
geldi. Aslında son günlerde olanlar mâlumun ilâmından başka bir şey değil. Üstelik bu daha başlangıç, eldeki kovuşturmaya alınan, daha doğrusu alınmaya çalışılan dosya sayısı şimdilik üç. Artması geçici olarak durduruldu. Hemen herkes biliyordu bunları ama, somut bir kanıt bulunamıyordu. Başbakanımız değerli Recep Tayyip Erdoğan’ın kahramanlık destanı yazmakla taltif ettiği polisimiz ve bugünlerde pek hoşuna gitmese de, bir zamanlar yere göğe koyamadığı şehrül savcımız her şeyi ortaya çıkardı. Kahramanca ortaya çıkardı diyemiyorum çünkü bir şey beni rahatsız ediyor. Keşke bu operasyon AKP koalisyonu içinde belli bir kutuplaşmanın ve restleşmenin belirmediği normal zamanlardan birinde yapılsaydı, keşke zaman seçimlere üç kalayı göstermeseydi ve keşke ahh Kılıçdaroğlu’nun sempatik Amerika büyükelçisi Riccardione ile akşam yemeği ve Amerika gezisi çok daha önceden de olsa bu aralar planlanmış olmasydı. Aksilik işte, ters rastlantı.Olayın patlak vermesinin ardından kapsamlı bir hükûmet toplantısı yapıldı ve hükûmet sözcüsü Bülent Arınç açıklama yaptı. Niye kimseye haber vermeden yapıldı bu diye şikâyet etti. Yani, hırsıza onu takip ettiğinizi , yakalayacağınızı niye söylemediniz dedi. Sabahın köründe insanların evine girilir mi, dedi. Ee günaydın.. İnsan hakları falan dedi, eğer böyle yolsuzluklar varsa elbette gereken yapılacak da dedi arada, yarım saatten fazla konuştu ama, aslında gene hiçbir elle tutulur bir şey dememeyi başardı. Ardından da çıt çıt çedene dedi. Parti sözcüsü Hüseyin Çelik ise ayrı bir telden çaldı ve kendini büsbütün rezil etti.


Bir de yakalanan ama, aranamayan TIR meseleleri var ki, bu bizim boyutumuzu da aşıyor. Uluslararası savaş suçuna giriyor. Üstelik bu ilk de değil. Bir de otobüsler eklendi buna. Bu arada çiçeği burnunda içişleri bakanı, canım ne var bunda, Türkmenlere insani yardım gidiyordu , dedi ama, bu insani yardımın neden gizli ve devlet sırrı olması gerektiğini açıklayamadı. CHP Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu çok basit bir soru sordu. İnsani yardım neden devlet sırrı olsun, tam tersine davul zurnayla ilan edilir, dedi. Hele hem Türk, hem Müslüman olana yapılıyorsa AKP bunu nasıl da köpürtür çok iyi biliyoruz. Akabinde Türkmen Cephesi Türkiye’den bize zırnık yardım gelmiyor, demez mi? İçişleri bakanının daha göreve başladığı ilk gün burnu uzamaya başladı. Zaten başta Birleşmiş Milletler Teşkilâtı olmak üzere ilgili ve yetkili Uluslararası Kurumlar olayı izlemeye aldı. Daha önce de yazdık, bu yolun sonu Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi. Bütün bunlar olurken çok insani, çok can alıcı bir olay güme gitti. Anında unutuldu ama, benim aklımdan hiç çıkmıyor. 17 Haziran yolsuzluk ve rüşvet operasyonu başlamadan bir gün önce bir vatandaş Türkiye Büyük Millet Meclisi kapısında üzerine benzin döküp ateşe verdi. Hatırlıyor musunuz?.. Orası sıradan bir yer değil. T.C. nin Büyük Millet Meclisi kapısı. Bir dolu polis, giren çıkan. Anında müdahale edildi. Adamcağız yarı yanmış halde kurtarıldı. Önemli kişilerin girip çıktığı yer olduğu için devamlı hazır bulunan cankurtaranların biriyle hemen hastaneye kaldırıldı. Ne var ki, ağır yaralıydı. Başta muhalif ve münafık medya olmak üzere çoğu olayı baş haber yaptı. Ama ertesi günü ayakkabı kutusu deposu çıktı ortaya, bu olay unutuldu gitti. Üzerinden bir aydan fazla geçti bir tek haber duydunuz mu? Adam sağ mı, tedavisi sürüyor mu, komada mı, hiçbir şey bilmiyoruz. Başbakan, bakanlardan biri ya da vekillerden biri ziyaret edip, arkadaş derdin neydi dedi mi?. Hastahaneden bir açıklama yapıldı mı?..

Bir insan kendini niye yakar? Çıldırmış olması gerekir. Peki, . Bir insan niye çıldırır?. Bunalmış olması gerekir. Niye bunalır?. Buna tıp bilimi dahi tam bir açıklama getiremiyor. Belki ruh hali bozuktu. Besbelli öyleydi ama, neden. Hadi doğuştan deliydi desek, tedavisi yapılıyor muydu?. İşi var mıydı?. Sosyal güvenliği var mıydı?.. Neydi bu adamın derdi?. Neden kendini yakmak noktasına gelmişti?.İnsan bunalır bunalır, öyle bir noktaya gelir ki, gözü kararır, canına kıymaya kalkar. Bunu toplumla paylaşmak ister ve kendi ölümünü ses getirecek bir ortamda yapmayı planlarsa bu kişisel bir bunalımdan öte, toplumsal bir amaç içerir. Artık kişisel bir delilik anı değildir bu girişim. Toplumsal sorundur, toplumsal bir manifesto değeri kazanmıştır.Daha önce Bülent Ecevit döneminde bir vatandaş başbakanlık binasının kapısında Ecevit’in gözleri önünde yazar kasa fırlatmıştı. Unutulmadı. Özellikle AKP bunu hep hatırlattı. Demek ki o kişinin sinirleri daha sağlammış, canına kıymadı, ekonomik sıkıntıda olmasına rağmen pahalı kasasına kıydı. Ama aslında iki eylem de aynı amacı taşıyor, sevinmeliyiz ki kendini yakan vatandaş ölmedi. Ama, durumunu bilen var mı?. Olayı hatırlayan var mı?.. Daha bir ay yeni doldu.1963 yılında Vietnam’da bir Budist rahip, Güney Vietnam Hükûmetinin rahiplere kötü davrandığını protesto etmek için kendini yakmıştı. Daha savaşın en kanlı dönemleri değildi. Daha sonraki yıllar hele yetmişli yıllarda kimsenin kendini yakmasına gerek kalmayacaktı çünkü, Amerikan savaş uçakları napalm bombalarıyla zaten önüne geleni yakıyordu. Yarım asır önce olan bu olay halâ dünyanın belleğinde. Çok kez modern sanatın konusu olmuş, etkisini hiç kaybetmemiştir. Ve doğrudan savaşın seyrine de etki etmiş, önemli bir bilinç ve kararlılık yaratmıştır.

Çeyrek asır önce Bülent Ecevit’e fırlatılan yazar kasayı sık sık hatırlıyoruz. Daha doğrusu biz unuttuk da çevval politikacılar kirli propogandalarına konu yapmak için olayı arada dillendiriyor ve bize anımsatıyorlar. Yani kullanıyorlar. Yoksa o olayın altında yatanlar umurlarında değil. Şimdi ise adamın biri meclisin önünde üzerina benzin döküp, kendini yakıyor. Bu 24 saati bulmayan bir ses getiriyor. Ancak ertesi gün büyük yağmanın ilk dosyası açılınca ve ülkenin altı üstüne gelince, bunun dışındaki hemen her şey unutuluyor.Bu adamcağız kendi kararıyla canına kıymaya kaklkışmıştı. Bir de yaşama tutunmaya çalışanlar var. Aç kalmasına rağmen yaşamaya devam etmeye çabalayan ama, dayanamayıp masa başında baygınlık geçiren, açlıktan ölen bebeler var. Öte yanda milyon milyon dolarlar var. Rüşvet konusu kamuoyunun tek maddesi olunca, bu kere adalet işleyişi ve güvenlik konularında ceberrut tedbirlere yönelindi. Anayasaya aykırılığına rağmen Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştirecek olan kanunun görüşülmesi için toplanan Adalet Komisyonunda neredeyse kan gövdeyi götürdü, mecliste adam dövüldü. Önemli bir yargı mensubu, bir Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi bir grubun milletvekilleri tarafından darp ediliyor. Darp zayıf kalır linç edilmeye kalkışılıyor. Kırmızı pasaportlu yani, diplomat düzeyindeki bu milletin vekilleri güruh halinde fikirlerini dilekçeyle veren bir fikir sahibine vahşi çakallar gibi saldırıyor. Saldıranlar onbir yıldır bu ülkeyi yöneten partiye mensup milletvekillleri. Gene milletvekilleri meclis oturumunda milletvekilleri milletvekili dövdü, hastahanelik etti. Varın düşünün işin vahametini. Ancak hiçbir şey bir kişinin canı kadar kıymetli olamaz. Bu olayın önemi de kaba kuvvet içerdiğinden, cana kast içerdiğindendir. Düşünceye, fikre karşı kaba kuvvet.. Öte yanda çaresizlikten canına kıymaya kalkışan bir adam. Söz konusu olan gene can. Yaşam.

Canına kıymaya kalkan bu adamla, evinde sayılamayacak kadar çok dolar bulunan, varsıllık içinde yaşayan adamlar arasında ne tür bir ilişki var, hiç düşündünüz mü?.. Daha bu ilk açılan dosyayla ortaya çıkan paranın tutarıyla neler yapılırdı hiç düşündünüz mü?. Aslında bu daha başlangıç.. Daha neler çıkacak kim bilir, Dilerim diğerleri tarihe kalmaz. Tarihe kalsa bile er geç ortaya çıkacak. Çıkacak ama o zamana kadar daha kaç kişi bunalıma düşecek, kaç bebe aç kalacak, kaç aile dağılacak, daha kaç kişi kendine kıyacak?.. Ve bunlar neden olacak, hiç düşündünüz mü?..