Paket paket, kutu kutu paralar, pazarlık görüntüleri,
görüşme tutanakları ortalığa dökülüyor.
Bakan çocukları, banka yöneticisi tutuklanıyor. Bir değil, dört
bakan önce korunuyor, sonra istifa ettiriliyor.
Sarsılmak ne söz, hükümet sallanıyor; bunalıyor, düştü
düşecekler, derken…
Babalar medyasının çoğunda başlık atılıyor: “Devlet krizi var!
Devlet krizi varsa gerisi ayrıntıdır diyen Deniz Baykal, zoraki
genel başkanı Seyyid Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yetkiyi alıp
koşturuyor Cumhurun reisine “Aman” diyor,” devlet krizi var!”
Baro başkanı da koşturuyor Cumhurun reisine ve sallanan
hükümetin başkanına.
Cumhurun reisi ve Hükümet başkanı derin bir “Oh”
çekiyorlar.
Pası alan Cumhurun reisi devlet katıyla, siyasal parti
yöneticiliğiyle ilgisiz Hocaefendi’yle mektuplaşıyor.
Hükümetin başkanı kendisini toparlıyor; seri gezilere çıkıyor.
O uzak ülkelerdeyken yüzlerce polis yöneticisi görevinden
alınıyor.
Derin derin soluklanan Hükümet başkanı sesini yükseltiyor:
“İçerde günahsızlar var!”
Kendi kendine gelin-güvey olan “devlet krizi” çözücüleri,
“Kimdir o günahsızlar?” diye sormuyorlar.
“28 Şubat mağduru” denilerek aklanmaya çalışanlar mı?
Humeyni-Kürt Hizbullahileri mi?
İran askeri kamplarında eğitilen yerli yabancı çok sayıda
insana kıyan İslami hareketçiler mi, al-Kudüs Kuvvetleri
elemanları mı?
Madımak davasında hüküm giyenler mi? (Zanlıların çoğu
zaman aşımından kurtulunca Hükümet başkanı “Milletimize
hayırlı olsun” demişlerdi.)
İçerde “günahsızlar var” diyen Hükümet başkanının “28
Şubat post moderndi” dedikten hemen sonra “operasyonlar
dost modern” deyişini duymazdan geliyorlar.
“Günahsız yatanlar ‘dost modern’ operasyonun mağdurları
mı acaba?” diye de sormuyorlar.
Oysa “dost modern” operasyondan bu yana Hükümet
başkanının, Cumhurun reisinin, bakanlardan herhangi birinin
ağzından “Ergenekon”, “Silivri”, “Metris”, “Hasdal”, “Balyoz”,
“casusluk davası”, “kumpas” sözleri çıkmadı.
Yalnızca siyasal hiçbir sorumluluğu olmayan bir “müşavir”
söz arasında “kumpas kuruldu” demişti, o kadar!
Ortada fol yok, yumurta yokken kendi kendine gelin-güvey
olanlar, yine işin kolayına kaçmışlardı!
Onlar ortamı yatıştırıp ham hayallere kapılırken fırsatı
yakalayan Hükümet başkanı şeyhlere, hocalara baş eğdirdi;
gücün her zaman maaş verende olduğunu gösterdi ve gelin-
güvey olanlara, tıpkı eski günlerdeki gibi, sonucu bildiriverdi:
“Haddini bil!”
Hükümet başkanı konuşmadan önce önüne gelenin ırzına
sözleriyle saldıran, Madımak avukatının TBMM’deki tekmesi
“haddi” belirlemişti!
Yeniden yargılanma (yargıçları belliyken) çözümleri üretenler
bir de baktılar ki “Yetmez, ama evet” ya da ünlü “devrim
teorisyeni” Oya Baydar’ın “Gönül rahatlığıyla evet” anayasası
daha yeterli oluyor ve hâkimler doğrudan emir altına giriyorlar!
Onu bunu bir yana bırakırsak, “devlet krizi” var deyip
ortaya atılıverenler, teknik çözümler önermeye koşanlar, suç
duyurusunda bulunuveren TSK yöneticileri başarılıdırlar.
Zaten ne zaman halk kıpırdanıp gerçek temizliğe
girişiverecek hemen öne atılıp halkın önünü tıkıyorlar. Oysa
savaş esirlerinin özgürlüğü için mahkeme kararı beklendiği
tarihte görülmedi.
Mustafa Yıldırım, 13 Ocak 2013