Sen mi getirdin baharı, bahar mı seni gitirdi?
HOŞGELDİN...
Sen mi getirdin baharı, bahar mı seni gitirdi?
Kimsin? Nesin? Nereye koyacağım seni?
Ne diye yazacağım gönlümün mektuplarına...
İçimin; kuru kutuplardan soğuk, çölden kurak olduğunu düşündüğüm anda, kırıldı fay, eridi buzul, yeşile döndü çöl.
Ama durma daha çok kurak yerim, pek çok buzulum var. Yalvarırım kır, vur da vur karanlığın ve kuraklığın buzul duvarlarına.
Ben çok üşüdüm, seni beklerken hem de çok.
Şimdi ''Hoşgeldin'' dedi bir kere yüreğim, ve ekledi ''ne iyi ettin de geldin, ne bir dakika geç ne bir dakika erken, tam zamanıydı gelişin''.
Kalırsan gönül zaruretiyle olsun, gidersen de yolun hep aydınlık...
Hoş etmek ister seni gönlüm, hoş bir şeyler olmakta içimde...
En iyi ben bilirim, hiç bir şey sonsuz değildir en büyük aşklar en yüce sevdalar bile..
Kısacık bir süre önce sen yoktun, ben iyiydim, ama şimdi çok daha iyiyim. Daha iyi olacağım zamanların peşindeyim, varlığının beni çoğalttıkça çoğaltacak, içimin taşdıkça taşacağı anların peşindeyim. Haberin ola!
Bini bir, biri bin yapan bir güç var şimdi içimde, her lafında bu tat, bir kat daha artmakta.
Hatırlat sana kelebeklerden bahsedeceğim, ışığa sevdalı kelebeklerden...
Hızlı ya da aheste aheste, ama yeşermeye devam edecek dokunduğun her zerre. Ama en çok da beynimi yeşertmeni sevdim.
Diyorum ki; seni alıp kırlara götürsem, uçsuz bucaksız kırlara. Oradakiler var ya; hani şu benimkiler.
Seni çok merak ediyorlar, ben de zaten en çok onlara anlatmak istiyorum seni bir nefeste...
Aslında sadece koklamaktan haberdar olduğunu söylesem onlara yeter, gerisini anlarlar zaten.
''Kokuları yoktur ki'' derler ya onlar için, kokularını duyabilecek birini getirdiğimi bilirler.
Oysa ki cılız bedenlerine rağmen kokuları değil, korkuları yoktur onların, tıpkı benim gibi...
Sonra sizi yalnız bırakırım, birlikte beni çekiştirirsiniz.
İster misin?
İster misin? diye soracağım o kadar çok şey varki sana...