Ta o zaman belliydi, kuzu postuna sarılmış kurt olduğun.
Din denilen yumuşak karnı kullandın ilk.
Böylelikle ülke ‘nin özgür iradesini esir alacaktın.
Kendinle birlikte, sana rol verenlerin de küpünü dolduracak, hatta tümden yok edecektin bu ülkeyi.
Kısa zamanda hayli yol katettin o din sermayesiyle.
Korkuyordun aslında. Sanki korkunla paralel yürüyordu icraatların?
Korktukça yetinmedin. Yetinmedikçe saldırdın.
Nitekim zaman sonra, gömüler krokiler onlar bunlar derken,
hiç umulmadık kişiler evine baskınlar düzenleniyor,
kime ait olduğu bilinmeyen silahlar çıkıyordu toprak altından.
Bu hızlı değişimi, merak ve sabırsızlıkla izler olmuştu Türkiye.
Sahi, gidişatın sonu nereye varacaktı? Akıllarda kocaman soru işareti.
Bu denli palazlanmış iktidarı, boyu kilosu birkaç metrelik silah mı yıkacaktı?
Unuttu unutanlar. İyi gözlemleyenler ise, bu silahları,
yine senin ve işbirlikçi cemaatinin gömdürdüğünden tek bir şüphe etmedi.
2004 tarihli gazetelere sarılıydı silahlar. Üstelik tüm seri numaralar silinmiş,
kazınmıştı üzerlerinden. Yaşattıkların hem gözdağı, hem de ihanet taktiğiydi.
Topluma yayıldı başlattığın korku, tüm hızıyla.
Evinde, Ata’dan babadan kalma silahlarını sokağa atar olmuştu en sade vatandaş bile.
Hâlbuki kısa bir zaman sonra, her bireyin, en az üç silah bulundurabileceği kanunu da çıkaran sendin.
Yeri gelmişken sorayım; Kime, niçin gerekti silah?
Vahşet mi egemen olsun istiyordun topluma?
Hırsız yolsuzdan, tecavüzcüden de yasalar ve akli melekelerimizle değil,
silahla mı koruyacaktık kendimizi? Silahın bir gün geri tepeceğinden korkuyordun.
Aslında çok iyi biliyordun tepeceğini. Korktukça yetinmedin.
Yetinmedikçe saldırdın. Yeni baba yasalarla delik deşik ettin kanun ve adaleti.
Ganimete ağzı sulanan evet çiler türettin hızla. Güçlendikçe güçlendin.
Güçlendikçe, en şeytani planlarınla devam ettin katletmeye.
Sahte evraklar, bel altı vurmalar derken, art arda gelen ölümler oldu, intiharlar.
Gencecik subaylar, yaşını başını almışlar, taşıyamaz olmuştu, iftira utancını.
İlk hedefin, TSK idi. Sicil, kariyer, kişilikleri de lekelemekle kalmayıp,
ülke genelinde yarattığın korku ve baskıyla susturdun toplumu.
Teröristten kahraman, kahramandan terörist yarattın.
Öyle ya, önce askere darbe vurduğun noktada erişecektin hayallerine.
Başardın da kısmen. Yazılan senaryolara kanacak,
senin kalleş aşına çanak tutacak zihniyet az mıydı bu ülkede?
Yapılan sokak anketleri de seni tarif ediyor, seni istiyorlardı ısrarla.
Ama o anketlere şahit olup, kendi cehaletinden utananlar da vardı.
Kananlar, nereden bileceklerdi ki kuzu postuna sarılmış kurt olduğunu?
Din tüccarlığının farkına nasıl varacaklardı? Varsa yoksa Allah dedin.
Sözde, son vahiyi de sen indirdin. Bakanına takanına para,
toplum muhtaçlarına da sadaka ve duacılığı öğrettin.
Amacın, tam itaatkâr bir toplum yaratmaktı. Başardın da kısmen.
Ata cumhuriyetinin yıkıldığı, yerine İslam cumhuriyetinin kurulacağı
bir ülke hayalinin sarhoşu oldun.
“Yalan” de hadi heeeyy usta.
Sakındın Atatürk demekten bile.
Yalan mı ha? Niye?
Çünkü sen ezelden düşmandın bilime.
Hiç bir yalanından ar duymadın.
En saf duyguları sömürmekten bile.
Ne oldu peki ha, şimdi ne oldu?
Bas bas feryatlardasın.
Hırsızını yolsuzunu, yeni baba yasalarla aklama telaşındasın.
Ve ayaklar altına aldığın milliyetçiliğe sarılıyorsun yeniden.
Hayret, Atatürk diyorsun.
Yok etmek için hedef aldığın, hedef gösterdiğin Ata biliminden medet umuyorsun yine.
Çırpınıp duruyorsun korkularla.
Korktukça zavallı oluyorsun.
Koca ülkeyi yemek istedin “yedirmeeem” diye diye.
Ama görüyorsun, yiye yiye bitiremedin, sen bittin usta, sen bittin.