Yaşamımda gördüğüm en üretken ağır işçi Abdülkadir Pirhasan veya Abdülkadir Demirkan, çoğumuzun bildiği adıyla Vedat Türkali, lakâbıyla Hüsamettin Gönenli 97 yaşında yürüdü gitti. Bana her zaman destek olan en güvendiğim yoldaşım dediği Merih Teyze’nin yanına defnettik. Artık beraberler, ikisi de ışıklar içinde yatsın.
Benim Vedat amca ile tanışıklığım yeni yetmeliğimde kızı Deniz Türkali nedeniyle yaşamımdaki sayılı iyi rastlantılardan biri olarak gerçekleşti. Ne mutlu bana bu dev adamı yakından tanıdım. 1963 yılı Sonbaharında daha yeni yetme bir genç irisiyken İstanbul Konservatuarı Tiyatro Bölümü sınavlarına girmiştim. Piyer Loti caddesinde sonradan Eminönü Belediyesi binası olan, eskiden İstanbul Belediye meclisinin toplandığı büyük ahşap binadaydı konservatuar. Yıldız Kenter hanımefendinin gözü biraz hantal, genç irisi, atletik esmer bir delikanlı olan beni pek tutmamıştı. Ama jüride iri yarı, kırmızı alaman suratlı, kırık bir türkçe konuşan bir adam vardı. Ahşap binanın geçirgenliği içinde kapı arkasından uzun süren tartışmalarını duyuyorduk. Kırmızı alaman suratlı adam ısrar etti ve Yıldız hanım gönülsüz de olsa beni kazananlar listesine aldı.
Ders yılı başladığında o adam yoktu okulda ama, yeni arkadaşlar edinmiştim ve bunlardan biri de Deniz Türkali idi. Sonra o adam Konservatuardan ayrılıp Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümüne gittiğimde Prof. Max Meinecke olarak çıktı karşıma. Ben cahil bir yeni yetme olarak Vedat Türkali’nin kim olduğunu nereden bileyim. Benim arkadaşım Deniz, ben onu bilirim. Bugün herbiri bir değer olan güzel bir grubumuz vardı. Haliyle ders ve rol çalışmalarımız nedeniyle birbirimizin evine gider olduk. Yoğun çalışıyorduk, eğer ciddiye alırsanız zordur oyunculuk eğitimi. Bu gelip gitmelerde Vedat Amcayı seyrek de olsa yakından tanımak fırsatı doğdu. Seyrek görürdük çünkü o hep çalışırdı, hep meşguldü. Merih teyze de bankadaki görevi yanında Bank-İş sendikasında son derece faaldi. Barış daha ergenlik dönemine bastı basacak yaramaz bir çocuk.
Deniz’in doğum günüydü. Onların Kurtuluş’taki mütevazi evinde tolandık. İş çıkışı Merih teyze de geldi. Vedat amca yok ortalarda. Akşamın ilerleyen saatinde yorgun argın geldi eve, Deniz’i öptü nice yıllar diledi, Kızım pastandan incecik bir dilim ver dedi, bizlere çok kısa ama çok anlamlı birkaç söz etti, yorgunum yatıyorum dedi ve gitti. Sokakta Kan Vardı filmini çekiyordu o sıralar. Kameranın arkasında yönetmendi. Çok zordur filim çekimleri. Ama onu asıl yoran ve geren o sırada doğum sancılarını çektiği, Yeşilçam’ın en anlamlı filmi olan Karanlıkta Uyananlar’ın senaryosu olsa gerekti. Bir yıl sonra Ertem Göreç yönetmenliğinde Karanlıkta Uyananlar çekildi. Daha sonraki yıllarda yaşamın savurmasıyla daha az görüşür olduk ama, ayaküstü de olsa, kısa da olsa görüşmelerimizdeki birkaç cümle bile iz bırakmıştır bende. Her ne olduysam beni ben yapan önemli unsurlardan biriydi Vedat Amca.
Unutamadığm, kafamdan hiç silinmeyen bütün bir günlük bir uzun sohbetimiz oldu ben İzmir’de üniversite hocasıyken. Güzel Sanatlar Fakültesi’ne davet etmiştik konuk olarak. Konferansının ertesi günü bütün bir gün Urla İskele’deki evimde konuk etmiştim Vedat Amca’yı. Sağolsun kırmadı geldi. Ben de artık yeni yetme değildim. Büyümüş üniversitede sinema hocası olmuştum. Belki bir ömre sığacak kadar uzun uzun konuştuk. Benim çocukların biri üç, biri bir yaşında. Dede görmemişler çevresinde dede dede diye dolanıyorlar. O günün değeri çok büyüktür bende. Hiç unutamam. Yaşamımın en anlamlı günlerinden biridir. Vedat Amca yorgunluk atmıştı, ben ışıklarla donanmıştım.
Vedat Amca’dan geriye benim indimde ne kaldı derseniz engin bir sinema bilgisi ve büyük bir yazardan öte benim için en önemli vasfı tam bir proleter olmasıydı. Yaşamı boyunca ağır işçi olarak çalıştı, beyninin teri ile üretti. Hepimize örnek oldu. Cenazesini kaldıran imamın şu sözleri çok doğru ve çok anlamlıdır. “Muhterem cemat, hayatanı en masum araç olan kalemiyle kazanmış olan edebiyat yazarımız Vedat Türkali, Abdülkadir Pirhasan ebediyete intikal etmiştir. Burada onu…” O hocayı da kutluyorum. Demek halâ umut var bu ülkede.
Son eski tüfeği de alkışlarla uğurladık. Bundan sonra bu ülke bizlere bile değil gençlere emanet. Gençler, değerli Vedat Türkali’nin şu sözlerini hiç unutmayın, kulağınıza küpe olsun.
Biliyorum birgün karanlıkta kesecekler yolunuzu.
Ya siz çocuklar?
Nasıl anlatmalı sizlere olup bitecekleri.
Çocuklar, bizim dediğimiz, yüzümüze utanç duymadan bakmaktır. Mal değil, mülk değil istediğimiz. Size namuslu bir dünya bırakmaktır.
Vedat Türkali’nin bu sözünü hiç unutmayın gençler. Bizler kendi yüzümüze utanmadan bakabiliyorsak da, size namuslu bir dünya bırakamadık. Bunu başaramadık çocuklar. Vedat Türkali gibi hiç taviz vermemiş, ömrü boyu çabalamış, her türlü baskıya işkenceye demir leblebi gibi direnmiş, ağır işçi proleter beyinlerimize rağmen başaramadık. Bana kalırsa Vedat Amca çoklu organ yetmezliğinden değil, ülkenin son haline bakarak kahrından öldü. Ama bu ülke, gelecek sizin. Bu görevi artık siz üstlenmelisiniz.
Son eski tüfeği de şerefle uğurladık. Yaşamı bize yol göstersin. Bundan sonra görev sizin.
Işıklar içinde yat dev adam