En iyi yönetimler, gelişmiş demokrasiler olmalı.
Kuralları çoğunluk koyuyor ama azınlığın hakkı da gözetiliyor. Çünkü kurallar, insan hakları ve temel hukuk kuralları gibi evrensel kabuller üzerinde inşa ediliyor. Azınlığın, çoğunluk olabilmesi önünde bir engel de yok. Buna hukuk devleti diyorlar.
Kanun devleti, hukuk devletinden farklıdır.
Kanun devletinde kurallar konulurken belirleyici olan temel hak ve özgürlükler değil, erktekilerin bakış açısıdır. Yine de toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar vardır. Seçimler göstermelik olsa da ‘suç’ tanımlanmış, ‘ceza’ belirlenmiştir. Kanun devletinde, sabahın köründe kapın çalındığında gelecek olanı az çok tahmin edebilirsin.
Bir de guguk devleti var ki, o yönetim biçimi değil; yönet(e)meme biçimidir. Kuralı, erke gelen koyar, istediği zaman da değiştirir. Guguk devletinde yönetenler olmasa kendini daha çok güvende hissedersin, işler daha iyi yürür.
Göstermelik bir parlamento olsa bile toplumsal yaşamın bütün alanları tepeden gelen buyruklarla düzenlenir.
Muktedir, “köprüyü aha şuraya yapalım”, dediyse köprü oraya yapılır.
“Faizleri düşürün”, diyorsa faiz düşer.
“Sınavı kaldırın”, derse sınav sizlere ömür.
“Ne SİT’i yav”, demişse muktedir, bölgeden çıkacak olan tarihi eserler çanak çömlek demektir.
Guguk devletinde atı alan Üsküdar’ı geçer, kesilmiş raconun itirazı olmaz.
İnsan tipi de ona göredir. Deve sidiği, cin çıkarma, çorbaya düşen sineğin hükmü, aç kalmanın faziletleri gibi bilimsel etkinliklerden vakit bulamadığı için seçimlerde kullanacağı oyun kendi yaşamını nasıl etkileyebileceği gibi konulara zaman ayıramaz.
Bu nedenle merak etmez, soru sormaz, sorgulamaz, düşünmez, itiraz etmez.
Şimdi biz bu ahval ve şerait içinde adalet yürüyüşleri yapıyor, mitingler filan düzenliyoruz da (iyi de yapıyoruz yani), yarın sandık göründüğünde adam çıkar “seçim meçim yok”, derse ne olacak; ‘B’ planı var mı?