GETİRİLİYOR, YÜZDE 50'Yİ TAKMIŞ PEŞİNE

Saim Tokaçoğlu

Umarım yanılıyorumdur diye başlamak istiyorum.

AKP sandıktan ezici bir oyla çıktığı zaman, ekranlarda esip kükreyen arkadaşlar vardı. Türbandan beslenen, sırtını dine dayayıp sebeplenen bir partinin iktidar olabilmesini kabul edemiyorlardı. Hatırlıyorum, Bedri Baykam ekranda "Geldikleri gibi giderler" diyordu. "Geldikleri gibi giderler" diyenlere, "Gidecekler, haklısınız. Ama geldikleri gibi gitmeyecekler. Çok ağır hasar verecekler, ondan sonra gidecekler" diyordum. Bu kadar ağır hasar vereceklerini benim gibi kötümser olanlar da ben de düşünemedik. Nasıl gidecekleri konusunda daha da kötümserdim. Psikolojik savaş timleriyle, dünyanın en güçlü istihbarat teşkilatıyla arkalarında olan ve onları iktidara taşıyan güç, desteğini çekmedikçe gitmeyeceklerdi. O güç, gitmelerine karar verdiğinde ise Türkiye için yeni bir planı uygulamaya koymuş demektir.

Bu plan ne? Tahmin yürütebilmek için müneccim olmaya gerek yok. İran'da olan biten, Türkiye'de olacakların habercisi değil mi? Hatırlayın Ayetullah Humeyni'nin yıllarca yurtdışında kimler tarafından korunduğunu. Zamanı geldiğinde hangi istihbarat teşkilatının ajanlarının refakatinde Tahran havaalanına sağ salim indirildiğini. "Pensilvanya" ile benzerlikler bulacaksınız. Aynı istihbarat teşkilatıyla yıllar öncesine dayanan bir dostluk göreceksiniz.

Eğitimden sağlığa, meslek odalarından Anayasa Mahkemesi'ne, tarımdan enerjiye, yeraltından yerüstüne Türkiye'yi bir tarla gibi sürdüler, altını üstüne getirdiler. Taş taş üstünde bırakmadılar. Cumhuriyet döneminde yoktan yaratılmış tek bir değer bırakmadılar. Ara sokaklardan otoyollara, evinize giren elektrikten madenlere her şey ya mafyaya, ya "özel" sektöre ya da bize yabancı ancak kendilerine pek yabancı olmayan uluslararası sahtekârlara peşkeş çekildi. Yolsuzluklar ortaya çıktıkça yayın yasağı getirilerek örtbas edildi. Büyük medya kuruluşları satın alındı, ele geçirildi. Korkunç bir otosansür mekanizması kuruldu. Karşı çıkanın çok ağır para cezalarıyla nefesi kesilmeye çalışıldı.

Muhalefet de buna göz yumdu. CHP, Erdoğan'ın belirlediği gündemin dışına özellikle çıkmadı. MHP, kameraların karşısında muhalefet yapıyor gibi gözükse de her sıkıştığında AKP'nin koltuk değneği oldu. Gezi Direnişi'nden başlayarak can havliyle sokağa dökülen halkın gazını aldılar sadece. MHP'sinden CHP'sine kaset operasyonuyla şekillendirilen muhalefet bu çirkin prodüksiyonu gerçekleştirenlerin oyuncağı oldu. Gazetenin basılmasını ve Ekrem Dumanlı'nın gözaltına alınmasını protesto için Zaman Gazetesi'nin önüne giden İdris Naim Şahin, Samanyolu Haber TV'nin uzattığı mikrofona, "AK Parti'de herkesin bir şantaj dosyası var" derken yalnızca suç duyurusunda bulunmuyor, AKP'nin İçişleri Eski Bakanı olarak bir itirafı da dile getiriyordu adeta.

"Osmanlıca" dayatmaları, karma eğitime son verilmelidir beyanatları, din dersi zorlamaları, hırsızlığın yolsuzluğun önünü açan, korumaya, kollamaya yönelik yayın yasağı uygulamaları tansiyonu giderek yükseltiyor.

Zaman'ın, Samanyolu'nun fikirlerini benimsemesek de, basın kuruluşlarına uygulanan baskıyı görmezden gelemeyiz. Uygulanan baskı o raddeye geldi ki, "beraber yürüdük biz bu yollarda" diye şarkı söyleyenlere kadar dayandı. Haber portalından yerel gazeteye, en küçük radyo istasyonundan ulusal televizyona, okul gazetesinden ulusal gazeteye... Kimden gelirse gelsin basını susturmaya yönelik her türlü girişimin karşısına dikilmek zorundayız. Engellenen, halkın haber alma hakkıdır.

Fotoğrafın bütününü görmek zorundayız. Petrol denizinin üzerinde sınırlar yeniden ve kanla çiziliyor. Sınırları oturdukları yerden çizenlerin Türkiye'ye uygun gördükleri görev ne? Bu görevi yerine getirirken, sahneye çıkma sırası acaba hangi karakterde?

saimtokacoglu@gmail.com