Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün HAK-İş Genel Kurulu’nda, “En düşük memur maaşını, en düşük kamu işçisi maaşından aşağı kalmayacak şekilde düzenleyeceğiz. Kamu işçilerinde olduğu gibi, en düşük maaşı yine 15 bin liraya çıkartarak üzerine de enflasyon ve refah payı olarak benzer bir artış yapacağız. Böylece en düşük memur maaşı da 22 bin lirayı bulacak. Memur maaşlarındaki bu artışlar otomatik olarak emeklerine de yansıyacak” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün Hacı Bayram Veli Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan HAK-İş 15. Olağan Genel Kurulu’na katıldı. Erdoğan burada şöyle konuştu:
“TÜRKİYE, BUGÜNLERE SADECE ŞEHİTLERİMİZİN KANLARIYLA DEĞİL İŞÇİLERİMİZİN AZİZ VE MÜBAREK ALIN TERLERİYLE DE GELMİŞTİR”
“Sadece işçilerimizin çalışma hayatıyla ilgili kazanımlarında değil, ülkemiz ekonomisinin büyümesinde ve gelişmesinde de HAK-İş’in katkısı vardır. Son 21 yılda Türkiye; milli gelirini 236 milyar dolardan 1 trilyon dolar sınırına getirdiyse, her yıl ortalama yüzde 5,5 oranında büyüme kaydettiyse, satın alma gücüne göre dünyanın en büyük 11’nci ekonomisi olduysa, işgücü sayısındaki artışa rağmen istihdamını 32 milyona yaklaştırdıysa, ihracatını 36 milyar dolardan 255 milyar dolara çıkardıysa, hasılı, sanayiden turizme, savunmadan üretime kadar her alanda yüzyılın başarılarına imza attıysa, bunun gizli kahramanları işçi ve emekçi kardeşlerimizdir. Türkiye, bugünlere sadece şehitlerimizin kanlarıyla değil işçilerimizin aziz ve mübarek alın terleriyle de gelmiştir.
“ŞAFAKLA BERABER UYANMANIN, KIŞIN SOĞUĞUNDA OTOBÜS BEKLEMENİN, KALABALIKLAR ARASINDA İŞE GİTMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİRİM”
HAK-İş temsil ettiği kitle itibariyle bizim de sendikamızdır. Kendimizi ülkemizdeki 16 milyonluk büyük emekçi ailesinin bir ferdi olarak görüyoruz. Ailesine rızkını kaptanlık yaparak temin etmiş bir babanın evladıyım. Gençlik yıllarında İETT’de işçi olarak çalışmış bir kardeşinizim. Daha sonra ticarete atılmış, esnaflık yapmış, rızkını ticarette aramış biriyim. Şafakla beraber uyanmanın, kışın soğuğunda otobüs beklemenin, kalabalıklar arasında işe gitmenin, gazete kağıtlarıüzerine serilmiş bir sofrada yemek yemenin ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Alın teriyle kazanılan paranın ne kadar kıymetli olduğunu hamdolsun çok iyi bilirim. İşçi kardeşlerimizin evlerine ekmek göstermek için zorluklara nasıl göğüs gerdiklerini de çok iyi bilirim. Ailemizden, çevremizden öğrendiğimiz, daha sonra kişisel hayatımızda bizzat yaşayarak tecrübe ettiğimiz bu değerler bize hep rehberlik etti. Nereden geldiğimizi aklımızdan çıkarmadık. Mazisini inkâr edenlerden, köklerine sırtını dönenlerden olmadık. Ülkemize ve milletimize siyaset yoluyla hizmet mücadelemizi işte bu birikimin, bu hafızanın kılavuzluğunda yürüttük. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımızda itibaren daima sizlerin hakkını vermeye çalıştık. Bizden önce işçilerimizin en önemli meselesi hatırlayın, 1 Mayıs’tı. Hemen her 1 Mayıs’ta olaylar olur, kimi zaman kan dökülürdü. Marjinal örgütler ve illegal yapılar da bu durumu istismar ederdi. Buna 2008 yılında son vererek 1 Mayıs’ı Emek ve Dayanışma Günü, ardından da resmî tatil ilan ettik. Bunu biz yaptık, biz. Biz yaptık.
“2002’DE ASGARİÜCRET İLE 110 LİTRE BENZİN ALINABİLİYORDU. BUGÜN ASGARİÜCRET İLE 410 LİTRE BENZİN ALINABİLİYOR”
Ayrıca örgütlenme, sendikal haklar, işçi sağlığı ve güvenliği noktasında da çok önemli adımlar attık. Çıkardığımız iş sağlığı ve güvenliği kanunu bu alanda yapılan tarihi bir reform mahiyetindedir. Sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayarak, özellikle sağlık alanında herkesin aynı kalitede hizmet alabilmesini temin ettik. Darbe döneminin mirası olan kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirerek ayrımcı ve baskıcı uygulamalara biz son verdik. Ücretler konusunda en hassas olduğumuz alanların başında geldi. Biz göreve geldiğimizde asgari ücret neydi? 184 liraydı. Dolar olarak söyleyecek olursak, 126 dolara tekabül ediyordu. Bugün asgari ücret ne oldu, 8 bin 500 lira oldu. Dolar bazında bakarsak yaklaşık 440 dolar. Bir başka örnek, muhalefetin sürekli ağzına doladığı akaryakıt fiyatlarıdır. 2002’de benzinin litre fiyatı 1,5 liraydı. Asgari ücret ile 110 litre benzin alınabiliyordu. Aradan geçen yıllarda petrolün varil fiyatı 25 dolardan 77 dolara çıkmasına rağmen bugün asgari ücret ile 410 litre benzin alınabiliyor. Benzer örnekleri birçok başlığa teşmil etmek mümkün. Yeni hükümetlerimiz döneminde asgari ücret ve diğer ücretlerdeki artış sadece rakamsal değil, reel olarak da alım gücünü katbekat yükseltmiştir.
Sadece asgari ücret örneği ile iktidarımızın işçisine, memuruna, emeklisine verdiği önemi göstermektedir. Yola çıkarken ‘Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ demiştik. Hamdolsun, son 21 yılda bu sözümüze hep sadık kaldık. Küresel ekonomik görünüm veya Türkiye’nin mali şartları ne olursa olsun çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik. Emeklisinden memuruna, engellisinden şehit yakını ve gazilerimize kadar toplumuzun tüm kesimlerimizin yanında olduk. Ekonomimiz büyüdükçe ortaya çıkan katma değerden milletimizin tamamının hak ettiği payı almasını sağladık. Hatta ülkemizin yaşadığı ciddi sıkıntılara, tabi afetlere, küresel ekonomik krizlere, bölgemizdeki çatışmalara rağmen bu hassasiyetimizi koruduk.
“AMERİKA’NIN HÂLİ ORTADA”
Düşük faiz politikamızla da üretim ve yatırımı teşvik ettik. Dünya yüksek faiz peşinde koşarken, dikkat edin biz, faizi sürekli düşürmenin gayreti içerisinde olduk ve 8,5’a kadar düşürdük. Niye? Yatırım yapması gerekenler gelsin yatırım yapsın diye. Çünkü yatırım olursa istihdam olacak. İstihdam olursa işsizlik yavaş yavaş azalacak. Bütün bunun olumlu neticelerini ihracat ve istihdam başta olmak üzere pek çok alanda gördük. Şayet biz dünyada çarkların durduğu tedarik zincirlerinin kırıldığı o kritik günlerde muhalefetin baskısına boyu eğseydik, şimdi çok kötü bir yerde olduk. Bugün geriye doğru baktığımızda ne kadar isabetli bir karar aldığımızı daha iyi anlıyoruz. Özellikle Amerika’da son günlerde ardı ardına yaşanan banka iflasları, yüksek faiz politikasının risklerini ortaya koyuyor. Amerika’nın hâli ortada. Hamdolsun biz böyle bir tabloyla karşılaşmadık. Bunu da muhalefetin baskılarına, mandacı ekonomistlerin tavsiye görünümlü sinsi yönlendirmelerine rağmen başardık.
“DÜNYADAKİ HİÇBİR ÜLKE BÖYLESİNE BÜYÜK FELAKETİN ALTINDAN KALKAMAZ”
Rusya-Ukrayna savaşındaki dengeli tavrımızla Türkiye’yi sonu felaketle bitecek girdabın içine girmekten koruduk. Ülkemizin kendi çıkarlarını ve insan hayatınıönceleyen politikalarımızla 85 milyonla birlikte işçi, emekçi kardeşlerimiz de istifade etmiştir. Hükümetimiz asrın felaketi olarak nitelenen 6 Şubat depremlerinden sonra da vatandaşının hakkını, hukukunu korumayı sürdürmüştür. Hesaplamalara göre depremin ülkemiz ekonomisine maliyeti nedir biliyor musunuz? 100 milyar doları aşmaktadır. Normalde, ne kadar gelişmiş olursa olsun dünyadaki hiçbir ülke böylesine büyük felaketin altından kalkamaz. Ama biz, depremlerin 90’ıncı gününde enkazları tamamen kaldırdık, 837 bin çadır, 100 bin konteynırın kurulumunu yaptık. Ayrıca 142 bin konutun ve köy evinin inşa sürecini başlatırken, 59 bininin bilfiil temelini attık.
Deprem bölgesinde tüm çalışmaları yürütürken, emeklilikte yaşı bekleyen 2 milyon 250 bin kardeşimizin talebini karşıladık. En düşük emekli maaşını 7 bin 500 liraya, bayram ikramiyelerini 2 bin liraya yükselttik. Bu rakamın üzerinde ücret alan emeklilerimizin durumlarını da iyileştirecek çalışma yapıyoruz. Yeni Meclis’in açılmasıyla 7 bin 500 liranın üzerinde emekli maaşı alan vatandaşlarımızı da inşallah sevindireceğiz.
“EN DÜŞÜK KAMU İŞÇİSİÜCRETİNİ YAKLAŞIK 12 BİN LİRADAN 21 BİN LİRANIN ÜZERİNE ÇIKARDIK”
Hem depremin yaralarını sardık hem de ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırdık. Kardeşlerim, çalışanlarımıza verdiğimiz en son müjde, önceki gün imzalanan kamu toplu iş sözleşmeleridir. Yapılan protokolle yaklaşık 700 bin kardeşimizin hem en düşük ücretini yükselttik hem de üzerine refah payı dahil yüzde 45 artış yaptık. Böylece en düşük kamu işçisi ücretini yaklaşık 12 bin liradan 21 bin liranın üzerine çıkardık.
“EN DÜŞÜK MEMUR MAAŞI DA 22 BİN LİRAYI BULACAK”
Şimdi önümüzde memurlarımızın maaş düzenlemesi var. Yasaya göre, memurların maaş artış oranları ocak ve temmuz ayında belirleniyor. Biliyorsunuz, memura verilen maaş zamlarında enflasyon farkına ilave olarak refah payı artışını biz getirdik. Daha önce böyle bir uygulama yoktu. Sene başında kamu görevlilerimizin maaşlarına yüzde 13,5 oranında refah payı ilave ederek toplamda yüzde 30 oranında zam yapmıştık. Böylece 2002 yılında 392 olan en düşük memur maaşını reel olarak yüzde 136 artışla yaklaşık 12 bin liraya çıkarmıştık. Şimdi temmuz ayında bir adım daha atıyoruz. En düşük memur maaşını, en düşük kamu işçisi maaşından aşağı kalmayacak şekilde düzenleyeceğiz. Kamu işçilerinde olduğu gibi, en düşük maaşı yine 15 bin liraya çıkartarak üzerine de enflasyon ve refah payı olarak benzer bir artış yapacağız. Böylece en düşük memur maaşı da 22 bin lirayı bulacak. Memur maaşlarındaki bu artışlar otomatik olarak emeklerine de yansıyacak. Bakanımıza yasal tarih olan temmuz ayına kadar bu çalışmanın tamamlanması için gereken talimatları verdim.
“BİRİNCİ DERECEYE İNEN VE ŞARTLARI TUTAN TÜM MEMURLARIMIZIN 3600 EK GÖSTERGE HAKKINDAN YARARLANABİLMESİNİ SAĞLAYACAĞIZ”
Kanuni düzenleme gerektirdiği için yeni yasama döneminde atacağımız bir başka adım da birinci dereceye geldiği hâlde 3600 ek gösterge alamayan memurlarımıza yönelik olacak. Birinci dereceye inen ve şartları tutan tüm memurlarımızın 3600 ek gösterge hakkından yararlanabilmesini sağlayacağız. Memurlarımız gönüllerini ferah tutsun, müsterih olsunlar. Bize güvenmeye, hükümetlerine inanmaya devam etsinler. Biz hiçbir çalışanımızın hakkını yemeyiz, yenilmesine de izin vermeyiz. Geçmişinde SSK’yı batırmaktan, el kadar torununu sigortalı yapmaya kadar pek çok skandal olan birisinin hezeyanlarına kimse kulak asmasın. Biliyorsunuz bunlar, geçen seçimde çiftçiye bedava traktör dağıtma sözü vermekten, ulaşımı, suyu, sütü, kısaca hayatıücretsiz yapmaya kadar her şeyi söylediler. Çiftçiye traktörler verildi mi? Verdiler mi? Biz veririz ama onlar veremez. Kazandıkları belediyelerde kimsenin ekmeğiyle oynamama için bay bay Kemal şeref, namus sözü verdi. Ama bunların hiçbirini tutmadılar. Milletin hayrına doğru dürüst bir iş yapmadıkları hâlde belediyeleri borç batağına sürüklediler. Namuslarıüzerine verdikleri sözlerin hepsini çiğnedikleri yetmiyor gibi, bunlar kendilerine hatırlatılınca da pişkince sırıtmaya devam ettiler. Milletimizin bu ikiyüzlülüğü görmediğini zannediyorlar.
“HAK-İŞ AİLESİNİN ÜLKEMİZİN EN KRİTİK SEÇİMLERİNDEN OLAN 14 MAYIS’TA DA GEREKENİ YAPACAĞINA YÜREKTEN İNANIYORUM”
Milletimiz, sandık önüne geldiğinde bunların hepsinin hesabını soracak. Sadece şu 2 aylık seçim döneminde yaşanan rezillikler bile bunların gerçek yüzünü görmek için kafidir. Her mücadelesinde yanında olduğum, her mücadelemizde de yanımızda bulduğumuz HAK-İş ailesinin ülkemizin en kritik seçimlerinden olan 14 Mayıs’ta da gerekeni yapacağına yürekten inanıyorum.”
Kaynak: ANKA Haber Ajansı