‘Li, lı’ eki aidiyet anlatıyor.
Misal ‘Denizlili’ dediğin zaman “Denizli’de doğup büyümüş olan, Denizli’de yaşayan” anlamına geliyor; Beşiktaşlı dediğin de Beşiktaşlı yani. Ancak bu ek, ulusal kimlik için kullanılmıyor.
“Kendine has dili olana millet denir”, diye İlber Ortaylı anlatmıştı. Fransa’lı değil Fransız, Türkiye’li değil Türk yani.
Yaşadığımız toplumda aidiyet ihtiyacının hep abartıldığını düşünürüm. Daha adını bile öğrenmeden karşımızdakinin memleketini sorarız.
“Hemşerim, memleket nere”, diye sorarız ama yanıt kesmez. Dibine kadar inmezsek rahat edemeyiz:
-Neresinden?
-Kimlerdensin?
Bölgecilik ve mikro milliyetçilik tanışmanın başat konusudur.
Aidiyet ihtiyacı eskiden bu kadar abartılı mıydı bilemiyorum. Işıklar içinde yatsın, İsmet Paşa hep Malatya’dan Milletvekili seçilmiştir. Ama seçimlerde filan Malatya’ya pek uğramazdı. .
Şimdi büyüklerimiz memleketlerini su yolu yapıyorlar. Belki de ‘büyük’ olunca özlemleri kabarıyor.
Adam Başbakan oldu, Anıtkabire gitmeden Konya’ya gitti.
Bir büyüğümüz daha var, hem Kasımpaşalı, hem Potamyalı…
Bizim “çakma Gandi” de Dersimli çıktı. Rakımıza filan karıştığı yoktu, Kasımpaşalı’ya öykündü.
Bırakmayacak ki “Ne olacak bu memleketin hali” deyip iki lafın belini kıralım.