Deniz Baykal son elli yılın bize yâdigar kalan olgun, dürüst politikacılarından biri. Zaman zaman da çok eleştirilmiş, haklı olarak okları üstüne çekmiş, hatta bazı hatalar yapmış bir lider.
CHP de uzun yıllar parti başkanlığı yapan Deniz Baykal CHP yi baraj altına düşürmeyi de başarmış, Buradan silkinip güçlü bir ana muhalefet partisi olarak meclise gelmesini da başarmış bir lider. Ancak çalmamış, çırpmamış hatalarına rağmen dürüst kalmış, devlet geleneği ve terbiyesi olan Devleti ve milleti kendi çıkarları uğruna yok saymamış bir politikacı.
1973 de ilk milletvekili seçildiğinde 34 yaşında. İlk oturumda en genç milletvekili olarak kürsüde kâtip. Son seçildiklerinde Haziran ve Kasım 2016 da ilk oturumlarda en yaşlı üye olarak Millet Meclisi açılış başkanı. Kırküç senelik acı tatlı, iktidar muhalefet, milletvekili, parlamento dışında baraj altında kalan bir partinin Genel Başkanı olmuş, 1980 ihtilali döneminde yasaklı olmuş, dönem gelmiş başbakan yardımcısı olmuş bir meclis yaşamı ve elli seneye varan bir politika yaşamı. Yaş 78, üç ay sonra79.
1974 de Bülent Ecevit’in Başbakanlığında CHP-MSP Koalisyonunda Maliye Bakanı olduğunda 36 yaşındaydı. Bülent Ecevit de 1960 ihtilâlinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilk bakanı olduğunda, daha doğrusu o bakanlığı kurduğunda o da o yaşlardaydı. 1978 de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı idi. Deniz Baykal’ın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu dönemlerin tanığıyım. Bakanlık adeta bir gençlik merkezi gibiydi. Seksen ihtilâlinden sonra yasaklıydı. SODEP (Sosyal Demokrat Parti), Bu partinin SHP ile birleşmesiyle SHP li oldu, tekrar milletvekili seçildi. Daha sonra SHP ve CHP birleşmesiyle tekrar CHP li oldu ve etkin yoğun bir politik faaliyet yürüttü. Başarıları yanında başarısızlıkları ile ortaya çıktı. CHP ilk kez Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığında baraj altında kalarak parlamento dışında kaldı. Gene Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığında ana muhalefet Partisi oldu.
Bazı CHP liler tarafından dahi kabul görmeyen ve sert eleştirilen tutumları oldu. En çok eleştirilen kararı ise 2002 seçimlerinden sonra, aldığı mahkȗmiyeti nedeniyle milletvekili olamayan Recep Tayyip Erdoğan’ın yasaklılığının kaldırılmasına ön vermesi oldu. Bu yasak kalktıktan sonra yapılan ara seçimle Erdoğan’ın milletvekili seçilmesi ise başka bir hülle olayıdır. Bir çok kişi RTE yi başımıza sen sardın diye neredeyse selâmı kesti. Ancak, kendi de bir dönem yasaklı olan Deniz Baykal, bu bir demokrasi tavrıdır diye savundu kendini. Ancak,bu olayın gelişimden önce yapılmış olan ve hâla içeriği sır kalan Boğaziçinde bir Restorandaki Recep Tayyip Erdoğan - Deniz Baykal görüşmesi sosyal demokrat kesimde onu en çok yıpratan konu oldu.
2010 yılında bir gizli ilişkisinin kasedinin internete düşürülmesi sonucunda CHP Genel Başkanlığından istifa etti. Her ne kadar vitrindeki bir politikacı böyle şeyler yapmamalı falan dense de kaset olayı hiçbir şekilde kullanılmaması gereken ahlâksız bir kumpastı. Her ne olursa olsun kişinin özelinin kasıtlı olarak politik şantaj amacıyla kullanılmasıydı olay. Ve bir sonraki seçimlerden önce bu adilik özellikle MHP yi yıpratmak amacıyla on kadar milletvekili için tekrar kullanıldı. Politikanın cılkı çıkmıştı.
Deniz Baykal bu kompla karşısında kendine yakışanı yaptı, dik durdu, inkâr yoluna gitmedi, montaj falan demedi, Genel Başkanlıktan istifa etti. Karısı Olcay hanımefendinin anlayışlı davranışı ise ayrıca takdir edilecek bir tutumdu. Ailenin bu dik duruşuyla olay unutuldu gitti ve atılan çamur atanların üstüne yapıştı. Tekrar milletvekili seçildi, politika yaşamına devam etti.
Bu günlerde Deniz Baykal en faal, kendinden ciddi anlamda en çok söz edilen politikacı. Bu seksenine merdiven dayamış kurt adeta bir genç savaşçı gibi kent kent, kasaba kasaba dolaşıyor referanduma sunulan anayasa değişiminin sakıncalarını içi dolu dolu, halkın anlayacağı şekilde anlatıyor. Onun gibi yapan çok değerli insanlarımız, bilim adamlarımız, politikacılarımız, politikacı olmayan sivil gönüllülerimiz, yurtseverlerimiz var. Hepsi takdir edilerek anılmalı. Ancak Baykal onlardan bir adım önde gözüküyor. Gerek performansı ile, gerek üslubuyla ve gerekse halka inebilmesiyle büyük bir başarı gösteriyor. Konuşmalarına televizyonda rastladığımda hayranlıkla ve büyük bir kıvançla izliyorum. 1960 lı yılların seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin seçim gezilerinde bulunmuştum. Değerli Sadun Aren çok güzel konuşur, çok önemli şeyler anlatırdı. Ancak, akademisyenliğinden gelen alışkanlıkla ne kadar dikkat ederse etsin halkın tam anlayacağı bir dil ortaya koyamazdı. Ama Yaşar Kemâl kürsüye çıktığında meydan kalabalıklaşır, herkes can kulağıyla dinlerdi. Oysa kasabalarda Yaşar Kemâl’i can kulağıyla dinleyenlerin büyük çoğunluğu kim olduğunu bile bilmeyenlerdi. Aynı şekilde değerli Behice Boran hanımefendi de akademisyenliğinden gelen alışkanlıklarla bütün dikkatine rağmen halka tam inemezdi. Bu nedenle Türkiye İşçi Partisi köylü sınıfından yeterince oy alamamış, işçi sınıfından o zaman güçlü olan sendikaların gayretiyle belli oranda oy alabilmiş, daha çok eğitimlilerin oy verdiği bir parti olarak kalmıştır. Sayın Erdal İnönü de bütün samimiyetine, çok sevilmesine rağmen toplumun tamamı tarafından anlaşılamamıştı.
Deniz Baykal da akademik temelden geliyor. Ancak yılların politika birikimiyle derdini halka anlatmanın yolunu biliyor. Anlattığı şeyler de öyle sıradan günlük olaylar değil. Bu anayasanın genel yanlışının dışında çok teknik, çok temel, boş kağıda imza atan vekillerin, bu kanuna destek veren MHP lilerin bile farkında olmadığı ince tuzakları, dolambaçlı büyük tehlikeleri bir hukuk nosyonu içinde adeta ders verircesine ayrıntılarıyla ancak, herkesin anlayacağı dilde ve açıklıkta, sabırla, örnekler vererek anlatıyor. Kamera zaman zaman izleyiciye döndüğünde başörtülü teyzemin de, kasketli emmimin de, tırandaz giyimli eğitimli olduğu anlaşılan beyefendinin de, genç öğrenci kızımızın da ilgiyle izlediğini, hatta doğru yerlerde başıyla onay verdiğini gördüm. Oysa anlattığı şeyler bir hukuk dersi niteliğinde ve çok dolambaçlı hiyleleri, kafa karıştıracak cinlikleri olan bir kanunun analizi ve eleştirisi. Kutlarım Sayın Deniz Baykal. Bu konuyu bu ince ayrıntıları ve tehlikeli dolambaçları bir hukuk dersi niteliğinde ama, herkesin anlayacağı dilde anlatabilmek her babayiğidin harcı değil.
Ve bir daha kutlarım ki, seksenine merdiven dayamış bu genç savaşçı günde üç dört il, ilçe dolaşıp uzun uzun bıkmadan usanmadan, yorulmadan, bıktırmadan, usandırmadan büyük bir şevkle en iyi şekilde meseleyi anlatıyor. Tarihe geçecek bir çaba. Bu ne performans, bu ne aşk. Helâl olsun. Bu performansıyla Deniz Baykal benim nezdimde geçmişteki büyük küçük bütün hatalarını affettirmiştir, Bütün kızgınlıklarımı geri alıyor, hatta sizden özür diliyorum.
Ama ne demişti büyük üstad. ‘Dün dündür, bugün bugündür’. Bugünkü Deniz Baykal’ı alkışlarla kutluyorum. Vatan sevgisi, demokrasi aşkı böyle olmalı.
Merak etmeyin bu millet tapuyu kaptırmayacak.