”Kol kırılır, yen içinde kalır” sandık. Oysa asıl tehlike, yen içinde kalan kolun, kangren olup da tüm vücuda dağıldığıymış gerçek olan.
Demek ki Neymiş?
Halk Hareketi
Yıllardır şişindin durdun, hormonlu gıdalar gibi.
Genetiği değiştirilmiş gıdalar bile masum kaldı yanında.
Nasıl bir şişinmeydi ki bu?
Felsefe.
Sanat.
Bilim.
Sanki bir sen biliriydin her şeyin?
Tarih’i de yeniden yazıyordun.
Özendi birileri saltanatına. Aklına da.
Gözleri kamaştı o birilerinin, saltanatın karşısında.
Çıkarcılar, biatcılar, sadakacılar.
Onlardan cesaret aldıkça, sandın ki âlemi satın aldın. Hatta kâinatı da sen yarattın.
Yetmedi yazdıkların.
Böylece Müslümanlığa el attın.
Yetinmedin, kader yazıcısı da oldun.
Kaşıdın durdun, o yumuşak karını.
”Allah- Peygamber -Din -Kitap-Namus- Ahlak filan derken, yeni Din modelleri yaratmaya kalkıştın.
Kılık, kıyafet, dil, daha nice meşru haklarımıza saldırdın böylece.
“Üstün mezhep, alçak mezhep” safsatasını da sen alevlendirdin.
Suçlu gördük kendimizi senin yüzünden.
Korktuk şerrinden, öfkenden.
Türbansız kadın, itaatsizliğin günahkârı olmaktan ürktük.
”Kol kırılır, yen içinde kalır” sandık. Oysa asıl tehlike, yen içinde kalan kolun, kangren olup da tüm vücuda dağıldığıymış gerçek olan.
Dağıldık.
Yadırgar olduk bilim ve uygarlığı.
Yok sayıldık.
Ne alıp veremediğin vardı Ulusal değerlerle?
Bahanelerle, milli bayramlarımıza saldırdın.
Niye?
Çünkü demokrasiyi, laikliği hiçbir zaman hazmedemedin.
Hedef gösterdin Ata Cumhuriyeti.
Bizim Ümraniye’yi bile mollalara teslim ettin.
Dernek ya da Sosyal proje adı altında, Ümraniye’nin de en gözde cadde ve mekânları mollaların, tarikatların elinde artık. Binalar yıkılıyor habire.
Alanlar açılıyor o mollalar için.
Daha dün, kocaman saat kulesi yıkıldı son durakta. Zararı yoktu, yararı vardı Ümraniye ye.
Son duraktan işine gidenler, akşamları işinden dönenlerin de deniz feneri gibiydi.
Saate bakarlardı ilk.
Zaman hangi zaman, haberdarlardı.
Banklarında otururdu sevgililer.
Yaşlılar, gençler, çocuklar, yem atardı güvercinlere, o alanda.
Kediler doyurulurdu köpekler, o halk alanında.
Ne bir biber gazı vardı, ne gözaltılar.
Halkın, özgür alanlarına da el attın.
Ve hala, hangi özgür halk alanını tarumar etmekte sıra?
Ümraniye Belediye Başkanı da seni taklit eder oldu.
Yerle bir edilen her sosyal alan, hemen ertesi “Molla Kondu” oldu, olmaya da devam ediyor. Kondulardan yükselen Arap çalgılarla, caddeler sokaklar inliyor.
Amaç ne? Ecdat mı?
Ecdadı yaşatmak mı?
Sahi, kim ki senin ecdadın?
Sakallarını diz boyu uzatmış sarıklılar mı?
Şalvarı sarkık, takkesi başında dolananlar mı?
Türbanlı, kara çarşaflı, eşkâli belli olmayanlar mı?
Hani ola ki, yabancı bir gazetecinin yolu düştü buralara, “Burası İran mı?” diyecek, ya da, şeyhler- Şıhlar döneminde yaşadığını zannedecek.
Ecdadına sorma şansımız yok. Ama sana soranlar çok.
”O dönemde Jilet icat olsaydı, tıraş olmaz mıydı senin ecdadın?”
Atamızı ayyaş, halkımızı çapulcu saydın.
Yine yanıldın.
İçkiyi efendice köşesinde içip, en uygar en demokrat yönetimle zaferden zafere koşan, ülkeyi düşman elinden, yağmalamaktan kurtarana ayyaş denilmez, kahraman denir.
Ayyaş arıyorsan, içkiden, saltanattan da başı dönmüş, Ülkeyi düşmanlara peşkeş çeken, İmparatorluklar yıkan ecdadını göreceksin.
Bölücü, kırıcı, vurucu söylemlere hala devam ediyorsun ya, akıllar almıyor.
Şimdi kalkmış, “Yüzde elliyi evlerinde zor zapt ediyorum” diyorsun. Giderayak, milleti birbirine mi kırdırmak istiyorsun sen? Direnen halkın yüzde ellisine bak o zaman, ne diyor dinle.
Senin dediğinin tam tersi, demokrasinin araç değil, amaç olduğunu, şişme hormonlu, bölücü, takkiyeci, şeriatçı, yalancı, yiyici bir İktidar istemediğini haykırıyor meydanlarda.
Çoğalacağız, yüzde yüz.
Uymayacağız tahriklerine.
Provokasyonlarına kanmayacağız.
Şimdi, ezberleme sırası sende.
Demek ki neymiş bunun adı? Demokrasiye inanan halk Hareketi!!