Ne demiştim 2 yıl önce kişisel telefon konuşmalarımda CHP için; seçim arifesi olması itibariyle partide gördüğüm rehavet ve duyarsızlıktan yakınmış, böğüre böğüre ağlamak istiyorum demiştim. İçki ve gece hayatı sorunu olduğundan söz etmiştim.
Hizipçiliğin ve tembelliğin geldiği noktadan örnekler vermiş, halka inmekte, halkın dili olmakta güçlük çektiklerinden yakınmış ve bunlardan bir cacık olmaz demiştim… (Yani üzerini çizmekte fayda görüyorum çalıştığım sitede yazmamış, medyaya açıklama yapmamıştım. Sadece telefonda konuşmuştum.)
Bunlar o günlerde gazetelere de tape olarak yansımış, (özellikle CHP’yi destekleyen gazetelerdeki CHP yanlıları tarafından) “CHP’yi sarsmaya çalışan kadın” imajı yaratılmaya çalışılmıştı.
Bir sürü örnek var ama en basit örneğiyle açıklayım; beni harcadıklarını sanan tüm zevzeklere kapak olmuştu; 6 ay sonra Kılıçdaroğlu’nun medya karşısına geçip yaptığı açıklama: “Her yurttaşın telefonuna cevap verin.
Ben beni arayan her vatandaşın telefonuna dönüyorum. Siz dönmüyorsunuz. Olacak şey değil. Bir de özel yaşantımıza özen göstereceğiz. Topluma örnek olacağız. Meyhaneye gitmeyin demiyorum, gidin ama sık gitmeyin. Gidecekseniz de hepiniz bari aynı meyhaneye gitmeyin. Garsondan duyuyorum bunları.”
“Bunlar hemen hemen her gece içiyor, içince de çeneleri düşüyor, herkes her şeyi ağızlarından alabilir, o nedenle de uyardım” anlamına gelen bu açıklamayı medya karşısında yapmak ne vahim bir durumdur.
Genel Başkan ile görüştüğümde yüzüne söylediğim dostane ne kadar eleştiri varsa geçen bu sürede hepsi tek tek gerçek oldu. Demek ki haklı eleştirilermiş… Tek fark, ben yüzlerine söylemiştim. O zamanlarda CHP’yi korumak adına bana yüklenenlere bakıyorum da, CHP düşmanı olmuşçasına ağır eleştiriler sıralıyorlar şimdilerde.
Ne değişti iki yıl içinde. CHP geri mi düştü de eleştirmeye başladınız? Yoksa değişen bir şey olmadı mı? Bana sorarsanız değişen bir şey yok. Yalnızca, bazı insanlar bu süreçte neyin ne olduğunu anladılar. O sıralarda seçime gidiliyordu, CHP’ye dokunmamak gerekiyordu. Ama sonuç, hüsrandı.
Kimse CHP’nin içinde aramadı sorunu, halka yüklendi. Sonra anlaşıldı ki, halk çok daha iyimser açıdan bakıyormuş olaylara ve siyasete. Halkın bilinci CHP’yi geçmiş durumda.
Geldik mi aynı yere? Gırtlağım patlayıncaya kadar anlatmaya çalıştığım bu noktalar şimdi ne oldu da büyük köşe yazarlarımızın konusu olmaya başladı? Değişen ne?
O günün Türkiye’sindeki muhalefet ile bugünkü arasında hiç fark yok. Aradan geçen bunca zaman içerisinde ileri de gitmedi. Geriye düşme gibi bir şansı olmadı ana muhalefetin, çünkü daha gerisi teorik olarak mümkün değil. Var olan değerleri sözde korumaya çalıştı, AKP’nin gündeme getirdiği meseleleri kovaladı ve bu meselelere üretemediği çözümler ve karmaşalar arasında sesi kısıldı, gücü tükendi.
İleriye gitmesi ancak ve ancak parti içindeki kutuplaşmaları çözmekle mümkündü. Bu da olmadı. O zaman da üçe bölünmüştü parti bugün de kendi içinde üçe bölünmüş, yine birbirlerini yemekle meşguller.
Partinin iyi niyetli çabaları ise hizipçi kesim tarafından sürekli törpülendi. Kemal Kılıçdaroğlu parti içindeki “hizipçi” kesime hep koz verdi. Attığı her adım karşı taraf olarak nitelendirilen kesimce anında karşılık buldu, yıpratıldı.
Delil ile ispatlayarak anlatmama rağmen, kuyusunu kazanlarla, rehavete dalanlarla kol kola gezdi Kılıçdaroğlu ama şimdilerde onlar bile istifa etmeyi düşünüp yeni parti kurma çabasındalar. Hoş dedim ya bir cacık olmaz hiçbirinden ama önemli olan yanlış atlara oynaması, yanlışı savunmasıydı. Onlar da ayağına dolaştı daha da dolaşacak.
Siz adam gibi muhalefet yapabilseydiniz, Gezi Parkı bahanesiyle binlerce genç sokaklara dökülüp başlarına bunca işi açmazlardı. Bu uğurda kaç kişi öldü, kaçı sakat kaldı, kaçı tutuklu yargılanmak üzere hapse atıldı. Sırf siz adam gibi muhalefet yapamadığınız için, onca genç delikanlı ve genç kızın hayatı karardı. Hiç birinin dokunulmazlığı yok ama mangal gibi yürekleri var…
Sonuç; halkın partiye olan inancı ve güveni tükenmeye devam ediyor.
Yine ülke seçimlere doğru yol almakta, CHP’de yine aynı tas aynı hamamda…