Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, Bülent Arınç Fethullah Gülen'i ziyaretinden sonra yaptığı açıklamada şunu söylemişti: "Başbakanımız Gülen'e selamlarını iletti, bir emri var mı, sor dedi."
Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan şöyle yazmış: Bülent Arınç Fethullah Gülen’i ziyaretinden sonra yaptığı açıklamada şunu söylemişti: 'Başbakanımız Gülen’e selamlarını iletti, bir emri var mı, sor dedi'. Beni rahatsız etmedi bu açıklama. 'Vay efendim, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Fethullah Gülen’den emir mi alıyor?' filan demedim. Çünkü bizim kültürümüzde birine 'Bir emriniz var mı?' demek emir altına girildiğinin göstergesi değil, baştan sona bir saygı ifadesidir. Ahmet Hakan’ın saygı bahsinden bir şey anladınız mı? Birisine saygımız varsa “Bir emriniz var mı?” diyormuşuz. Muhatap olduğumuz kişi de “Berhudar ol evladım” deyip sırtımızı okşayacak herhalde. Yani bu, bütünüyle sosyolojik bir mesele oluyor. Biz Ahmet Hakan kadar sosyal olmadığımız için konuyu anlamakta güçlük çekip şu tür fesatlıklar düşünebiliriz ama: Aslında, Türkiye’de söylendiği gibi tek parti iktidarı yoktur. Resmi olmasa da, uygulamada bir koalisyon mevcut. Koalisyon ortaklarının her ikisi de sürekli birbirlerinin yüzüne gülmekte olup bazen dişlerini gıcırdatmaları da ihtimal dahilindedir. Bu ortaklar aynı dağın yelidirler. Aynı yoldan geçip, aynı sudan içmişlerdir. Bu bağlamda birbirlerini kollamaktadırlar. Kendilerini besleyen ileri demokraside sürtüşmeleri olasılığı ise yüzde sıfırdır. Öte yanda eski cumhuriyet döneminden kalma, laiklerden kaynaklanan korku belası bulunmaktadır. Bütün kaleler fethedilmesine rağmen korku hala dağları beklemekte, ormanları tutuşturmakta, okyanusları aşmaktadır. Bu şartlar altında ortakların sırt sırta vermesini yadırgamıyoruz. Ola ki bir gün, laisizmin her kademede köküne kibrit suyu çakılırsa, işte o zaman gerçek iktidar mücadelesi başlayacaktır. Çünkü malum ortaklar birbirinin astı olamazlar. Biri diğerinin yanında ikinci adamlığı kabullenemez. Bu kertede, “Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının bir cemaat lideriyle böyle diyaloglarının olması laisizm, demokrasi ve devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşır mı” diye sormayınız. Ben şahsen bu konuya hiç girmeyeceğim. İzin verin, gücüm kime yetiyorsa ona, yani Ahmet Hakan’a çakayım. Bu tip gazetecilik 2002’den sonra peydah oldu dostlar. Çatallı konuşuyor, tarafsız gözüküyorlar. Ama aslında bu muhteremler ılımlı İslam düzeneğinin köklerine su veriyor, sanal muhalefet yaparak milletin gazını alıyorlar. Bu insanların temel misyonu sistemin meşruiyetine katkı yapmak. Buna mukabil, “Ben de adamım diyerek” yuvarlanıp gidiyorlar. Ruşen Çakır, İsmail Küçükkaya, Fatih Altaylı, Akif Beki’nin yeni partneri Aslı Aydıntaşbaş ve Ahmet Hakan bu tarz gazetecilerden. Amerikanofil İslam cumhuriyeti köklerinden tutup dönüştürmekte, modern Türkiye’nin alternatif İslamcı geleceğini inşa etmektedir. İşte bu noktada, Ahmet Hakan’ın iktidar ve cemaat arasındaki işmara yakıştırdığı saygı, hürmet, nezaket ayakları gizil koalisyon iktidarını kamuflaja dönüktür. Bu işleviyle Ahmet Hakan’ın Akif Beki’den bir farkı yoktur. Zaten Ahmet Hakan’ın temel şiarı da şöyle: Kah muhalif ayaklarına delleneyim, kah Akif Beki gibi yelleneyim. Ne şiş yansın, ne kebap. Kebabı yer, üzerine de künefe alırız. Sen böyle mi kocayacaksın Ahmet Hakan? Canımı sıkma Ahmet Hakan. Gazeteciler içeride yatarken, adalet bakanıyla Silivri’yi gezip, üstüne götürdüğün tatlıları henüz unutmadık.
Hamiş:
Düşünün bir kez. Aslan sütünü dibe vurmuşsunuz. Kafanız kıyak yani. Birileri sizden yasa yapmanızı istiyor. Bu halinizle en hümanist, en çağdaş, en dobra, en barışçıl yasaları yapmaz mıydınız? Benim uysal, iyi niyetli, zihni açık ve bütün insanlığa dost olduğum anlar çilingir sofrasında rakıyla hemhal olduğum anlardır. Süleyman Demirel, Turgut Özal alkol kullansalar biz asla ileri demokrasiyle tanışmazdık. İki tek atsaydı Kenan Bey 12 Eylül darbesini yapmazdı. Kafası kıyak olsaydı, Prof. Orhan Aldıkaçtı 1982 anayasasını yazmaya utanırdı. O nedenle, ben ayık insanlara hiç güvenmiyorum. Yeni anayasayı iki ayyaş yaparsa dertlerimizden kurtulacağımızı düşünüyorum. Bize bir Ömer Hayyam, bir de Neyzen Tevfik lazım. Ancak o zaman görürüz demokrasiyi.
Dr. Hasan Vasfi Altay