Çadırlar kuruldu, gece nöbetleri tutuldu. Ütelik bu eylem tamamiyle vatandaş insiyatifi ile oluştu. Ne legal, ne illegal hiçbir şaibeli kuruluş organize etmemişti. O zaman tukaka edilen eylemci grupların adı bile yoktu, kendileri de pek yoktu.
Taksim Meydanı uygulamaları büyük protestolara neden oldu. Protesto hemen her alanda oluyor ama, bir şekilde gazı alınıyor, üstü örtülüyor ve yola devam ediliyordu. Olmadı gaz verilerek sindiriliyordu. Bu kere öyle olmadı. Umulanın çok üstünde bilinçli bir direnişle karşılaşıldı. Hem de çoluk çocuk, dede nine bu eyleme kendiliğinden katıldı. Çadırlar kuruldu gece nöbetleri tutuldu. Üstelik bu eylem tamamiyle vatandaş insiyatifi ile oluştu. Ne legal, ne illegal hiçbir şaibeli kuruluş, organize etmemişti. O her zaman tukaka edilen eylemci grupların adı bile yoktu, kendileri de pek yoktu. İstanbullular, çocuklarının elinden tutup, bebeklerini kucaklarına alıp Taksim Gezi Alanında toplanmışlardı. Bebeler gece çimenlerin üzerinde uyudular. Çocuklara gitarlar çalında, hep beraber şarkılar söylendi. Birileri kitaplar okudu, birileri şarkılar söyledi.
Kalburüstü sanatçılar bütün gece eylemdeydi. Yetmez ama, Evetçiler pek yoktu ortalarda, onlar akıl pazarlamakla meşguldüler.İstanbul’un milletvekilleri, tekrar ediyorum milletin vekilleri, tabii ki bazıları asillerinin yanına geldi, ağaçları söken iş makinalarını önünde bedenini siper etti. Sabah saat beşte, sabah ezanının hemen öncesi ortalık savaş alanına döndü.
Toz duman ve tazzikli sabah duşu. Orta yaşı geçmiş gayet düzgün bir erkek bir kadına siper olmuş, karısı, sevgilisi ya da kızı., her nesiyse besbelli gözbebeği onu korumaya çalışıyor. Kadıncağızın yüzü gözükmüyor, montla başını sarmış gazdan etkilenmemeye çalışıyor. Ah be kızım, bu gaz. Maske bile belli oranda engeller. Adam dikiliyor ve bağırıyor. “Daha ne yapacaksınız, ateş edin vurun bari”. Yapılan vahşete karşı tepkisi bu.
Tek tepkisi bu..Ne kadar demokratik değil mi?. Ama, merak etmeyin onu da yaptılar.Taksim eylemi kadar önemli başka eylemler de oldu bu ülkede. Karadenizde, Doğu Anadolu’da HES lere karşı, Akkuyu’da nükleer santrala karşı. Ege’de altın madenlerine karşı. Ve bu eylemlerde vahşi orantısız güç kullanımı nedeniyle ölenler oldu, ama hepsinin üstü örtüldü. Hepsi baskıyla ya da lafı dolandırarak geçiştirildi. Daha vahimleri bile tam geciştirilemediyse bille küllendirildi. Roboski-Uludere gibi, Reyhanlı gibi. Ama Taksim eylemi pek geçiştirilecek gibi gözükmüyor. Bir de her ne hikmetse öteki felaketlere sessiz kalan dış dünya, bu kez bu olayları parmağına dolamış gözüküyor. Yabancı basının birinci gündem maddelerinden Taksim. Yandaş basından ise tık bile yok. bir zamanların AKPli bakanı Ertuğrul Günay bile dayanamadı, oturduğu yerden birşeyler söyledi.
Kalburüstü sanatçılar bütün gece eylemdeydi. Yetmez ama, Evetçiler pek yoktu ortalarda, onlar akıl pazarlamakla meşguldüler.İstanbul’un milletvekilleri, tekrar ediyorum milletin vekilleri, tabii ki bazıları asillerinin yanına geldi, ağaçları söken iş makinalarını önünde bedenini siper etti. Sabah saat beşte, sabah ezanının hemen öncesi ortalık savaş alanına döndü.
Toz duman ve tazzikli sabah duşu. Orta yaşı geçmiş gayet düzgün bir erkek bir kadına siper olmuş, karısı, sevgilisi ya da kızı., her nesiyse besbelli gözbebeği onu korumaya çalışıyor. Kadıncağızın yüzü gözükmüyor, montla başını sarmış gazdan etkilenmemeye çalışıyor. Ah be kızım, bu gaz. Maske bile belli oranda engeller. Adam dikiliyor ve bağırıyor. “Daha ne yapacaksınız, ateş edin vurun bari”. Yapılan vahşete karşı tepkisi bu.
Tek tepkisi bu..Ne kadar demokratik değil mi?. Ama, merak etmeyin onu da yaptılar.Taksim eylemi kadar önemli başka eylemler de oldu bu ülkede. Karadenizde, Doğu Anadolu’da HES lere karşı, Akkuyu’da nükleer santrala karşı. Ege’de altın madenlerine karşı. Ve bu eylemlerde vahşi orantısız güç kullanımı nedeniyle ölenler oldu, ama hepsinin üstü örtüldü. Hepsi baskıyla ya da lafı dolandırarak geçiştirildi. Daha vahimleri bile tam geciştirilemediyse bille küllendirildi. Roboski-Uludere gibi, Reyhanlı gibi. Ama Taksim eylemi pek geçiştirilecek gibi gözükmüyor. Bir de her ne hikmetse öteki felaketlere sessiz kalan dış dünya, bu kez bu olayları parmağına dolamış gözüküyor. Yabancı basının birinci gündem maddelerinden Taksim. Yandaş basından ise tık bile yok. bir zamanların AKPli bakanı Ertuğrul Günay bile dayanamadı, oturduğu yerden birşeyler söyledi.
Bugün (31 Mayıs 2013) haber aldık ki, iki milletvekili hastahanelik olmuş. Biri gazdan, biri ciddi yaralı, muhtemelen plastic mermi değmiş. . Bir gazeteci ki, ünlü ve değerli bir gazeteci Ahmet Şık kanlar içinde başından yaralı. Başına nişan alınan bir gaz bombasından yaralanmış. Şortlu bir genç kız kanlar içinde sedyede yatıyor. Allahaşkına nedir bu?.. Taksim sanki savaş alanı. Sivilden çok polis var. Bir de bölük bölük sivil polis var. Bu kadar çok sivil polis hangi demokraside var acaba?.. Önüne geleni götürüyorlar.Turistler de gazdan nasibini almış, birkaç şortlu sandaletli turisti de götürmuş sivil polisler. Neden, nereye?..Bütün bunlara karşılık bir AKP milletvekili son derece sert bir üslupla ahkam kesiyor:”Otorite ne diyorsa ona uyacaksın”. Bu milletvekili acaba hangi ülkede yaşadığını sanıyor. Beyefendi burası otoriter bir rejim değil. İleri demokrasi
iddiaları olan ve de bunu başka ülkelere öğretmeye kalkan bir ülke. Demokratik bir seçimle yüzde elli oy alan bir partinin Genel başkanı ve
Hükumeti kurarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olmuş bir kişi, bu kişi kim olursa olsun: “Biz karar verdik, siz ne yapsanız da, ne söyleseniz de, karşı da olsanız , bu yapılacak”, dedi. Hem de bunu bütün yüz hatları gergin bir üslupta söyledi. Bir seçimle başa gelmiş, demokrasinin olduğu iddia edilen bir ülkenin başbakanı, yüzde elli oyla değil, isterse yüzde seksen oyla secilmiş olsun bunu söyleyemez. Dediği anda başka bir şeyi ikrar etmiş olur. Bu düpedüz, ben kimseyi ırgalamam, tek başına karar verir, uygularım ve ne dersem onu yaparım demektir. Bu ben diktatörüm demenin bir başka türlü söylenme şeklidir.
Bir açıdan samimi bir ikrardır. Ne var ki, bu anayasal bir suçtur.
Bir açıdan samimi bir ikrardır. Ne var ki, bu anayasal bir suçtur.