Açılım diye diye...
Kürt Açılımı projesi, Türkiye’nin değil ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi olarak başlattığı bir hareketti. Amaç, Arap dünyasının içine sıkışmış kalmış İsrail için, ABD’nin tüm talimatlarına uyacak bir tampon ülke yaratmaktı. Böylelikle İsrail, kendine yakın bir Kürt devleti ile iyi ilişkiler içine girecek ve belki de daha sonra Kürdistan adı verilen bu ülkeden toprak talebinde bile bulunabilecekti.
Bu yüzden de Güney Doğu Anadolu’da bu kalkışma hareketi başlatıldı. Önce insani haklardan söz edildi. Ekonomik gerilik gündeme getirildi. Orada, haklı olarak, askerlerin işgal gücü gibi davrandığı anlatıldı. Son olarak da “ana dilde eğitim” ortaya atıldı. Bütün bunlar aşama aşama ve daha da önemlisi alıştıra alıştıra yapıldı. Hepimiz, yani Türkiye’nin batısında yaşayanlar, tıpkı kurbağanın haşlanması gibi, hiçbir şeyin farkına bile varamadan, orada bir “etnik” grup yaratıldı.
Kürt realitesi cumhuriyet kurulduğundan beri zaten var. Ama savunulan hep şu oldu: Kürtler ikinci sınıf vatandaş. Oysa Türk denilen ve bu sınırlar içinde aidiyet kimliği taşıyan insanlardan hiçbir eksiklikleri olmadı. Batı Anadolu’daki tüm sebe meyva pazarı, liman, inşaat, uyuşturucu, otopark, taksi, araç satışı, otomobil galerileri mafyası bunlara ait. Zenginlik tamamen Kürt azınlığın elinde, ama mağduriyeti oynayarak ve Avrupa’nın ve ABD’nin de desteğini alarak kendilerine bir ülke edinme yoluna gittiler.
İran buna izin vermedi. İran ile savaşı göze alamayan ABD önce Irak’ta bu oluşumu sağladı. Şimdilerde Suriye’nin kuzeyinde de aynı oluşumu sağlama çabasında. Bizim Güney Doğu ise tamamen elden çıkmış durumda. Artık oradaki Kürtler kendi emniyet teşkilatını, pasaport kullanımını, gümrüğünü, tapu müdürlüğünü, kısacası bir devlette olan tüm kurumlarını yaratmış halde. Buna artık bu saatten sonra karşı gelebilmek neredeyse imkânsız. Biraz daha ileri giderler ve Mersin ve Trabzon’u da isterlerse, bu iç savaşa girmek demektir. Muhtemel bir iç savaşta ise kaybeden, batı tarafının eline silah almamış kesimi olacaktır. Zira yıllardır gerilla savaşı içinde yetişmiş atipik bir ordu ile, zaten silahları elinden alınmış ve kışlasına tıkılmış bir ordunun savaşması olanaksız.
Dünyanın hiçbir üniter devletinde “ana dilde eğitim” yoktur. Bakın dünya haritasına. Bana bir ülke gösterin ki, kendi sınırları içinde yaşayan bir etnik azınlığa kendi dilinde eğitim olanağı veriyor olsun.
Dünyanın hiçbir ülkesinde ayrışma, bölünme veya parçalanma fakir kısım tarafından getirilmemiştir. Zenginler, “artık sizi beslemek istemiyoruz” diyerek fakir kısmı üzerlerinden atmaya çalışırlar. İspanya’da Katalanlar ve Basklar, İtalya’da Milano ve Sicilya örneklerinde olduğu gibi. Katanların kendi dili vardır ve bunu kullanır, ama zaten onlar kendilerini İspanyol olarak görmezler ve ayrılmak isterler.
Açılım bu yüzden başarı açısından sadece ve sadece Kürtler için yararlı olabilecek bir eylemdir. Ama onların da bazı koşulları vardır. Ülkenin bölünmesi halinde, batıda kalacak zengin Kürtlerin ülkelerine iade edilmemesini istemektedirler. Bu kabul edilemez bir yaklaşım olmasına rağmen, şimdiki hükümet buna bile sıcak bakmaktadır. Bu yüzden de önce özerklik, ardından federasyon ardından da tam bağımsızlık yolu önerilmektedir Kürtler tarafından.
Açılım konusu çok çapraşık ve çetrefilli bir konu. Öylesine çarpık ki, kimi yazarlarımız “Türk” diye bir ırk yoktur. Türk diyemezsiniz, ancak Türkiyeli diyebilirsiniz,” diye ortalığı ayağa kaldırırken, öte yandan “Kürt hakları, Kürt halkına bağımsızlık, Kürtlerin kaderlerini tayin etme hakkı, Kürt realitesi” gibi bir “Kürt” etnisitesi yaratmaya çalışmaktadırlar.
İnternette “Kürt açılımı” diye yazdığınızda yüzlere makale ve açıklama bulacaksınız. Ama hiçbiri tam olarak size ne olduğunu anlatamayacaktır. Zira bu iş öylesine karmaşık ve içinden çıkılamaz hale gelmiştir ki, hükümet bile ne yaptığını bilememektedir. Son aşamada Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’a gidip, valiliğe uğramadan Belediye Başkanı’nı ziyareti, orayı bir çeşit “ülke” gibi görmesinin kanıtıdır. Üstelik yine Başbakan orada “Lazistan” kelimesini kullanmıştır. Bütün bunlar, açılım denilen garabetin aslında Türkiye’yi bir eyalet sistemine götürme çabasıdır. Başbakan Erdoğan’ın bu ülkenin başına devlet başkanı olarak oturmasının tek yolu, Türkiye’nin bir “eyaletler” haline getirilmesidir. Tüm eyalet sistemiyle yönetilen ülkelerde bir devlet başkanı olmak zorundadır.
Bu hafta içinde Kürt Açılımı’nın sanırım dördüncü paketi açıklanacak. Üçüncü paket Kürt tarafında şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile karşılandı. Alfabedeki x,q ve w harfleri zaten fiili olarak kullanılıyordu. Bu harfleri alfabeye dahil etmek Kürtler için hiçbir şey ifade etmiyor. Bu nedenle yeni açıklanacak paketin daha somut önerilerle gelmesi gerek, zira hayalkırıklığı yeniden terör olaylarını tetikleyebilir.
Son bir nokta, Başbakan Erdoğan son Diyarbakır gezisinde Barzani’yi Kürtlerin lideri olarak ilan edince İmralı’da yatmakta olan Abdullah Öcalan bir anda devre dışı kaldı. Bunu belli ki dayandığı bir takım verilere göre yaptı Başbakan. Abdullah Öcalan’ın gücünün azaldığını, Barzani’nin de elinin güçlendiğini kabul etmek zorundayız.