Fotoğraf yavaş yavaş netleşmeye başlıyor.
Başkanlık sisteminin kamuoyundan yeterli desteği görmediğini anlayan AK Parti bunu gündeminden çıkardığı halde bir anda MHP Genel Başkanı Bahçeli, bunu gündeme soktu ve hızla bir bilinmeze doğru ülkeyi sürüklemeye başladı.
Bu gelişme durup dururken olmadı.
Yani Bahçeli, gece rüyasında görüp hayırdır inşallah, dedikten sonra sabah da “hadi başkanlık sistemine geçelim” demedi.
Bahçeli şunu çok net olarak gördü:
Parlamenter sistem içerisinde kalındıkça, bu sistemin dışladığı güçler bir gün gelir iktidar olabilirler.
Böyle bir iktidar -Bahçeli’ye göre- ömrünü vakfettiği bugünkü “devlet sisteminin” çökeceği(!) anlamına gelmektedir.
Öyleyse -Allah geçinden versin- ya Kürtler, Aleviler ve solcular bir araya gelip iktidar olurlarsa bu devleti bunlara mı teslim edeceklerdi?
Nitekim 7 Haziran sonrası kurulan geçici hükümette HDP’li, 2 bakan yer almamış mıydı?
Böyle bir şey olamazdı.
Ama olabilirdi.
Her geçen gün bu sisteme itirazı olanlar çoğalıyordu.
Yakıp, yıkıyorlar ama Kürt hareketi durmuyordu.
Aleviler her geçen gün daha çok seslerini yükseltiyor, daha çok örgütleniyorlardı.
Solcular, sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller derlenip toparlanıyor, işçi hareketleri daha da örgütlenip güçleniyordu.
Öyleyse ne yapmalıydı ki, bu tehlikeyi(!) devlet yönetiminden uzak tutabilsin?
Eğer başkanlık sistemine geçilirse böyle bir tehlike(!) uzun bir süre devleti yönetmeyi ele geçiremezdi.
Çünkü kaba bir hesapla; Türkiye seçmenini yüzde 60-70 çoğunluğu “sağcı” bir iktidarı seçer.
AK Partinin yüzde 45-50 bandındaki oyuna MHP’nin oyunu da katarsa devletin yönetiminde her zaman kendileri “var olacaktır…”
Parlamentodan hükümet çıkarmak için kılı kırk yaran koalisyon görüşmeleri yerine parlamento dışı bir pazarlıkla koalisyona girmek daha kolaydı ve daha “kazançlıydı.”
Başkanlık sisteminde parlamentonun hükümet üzerinde “denetimleri” olmayacağı ve önemli meselelerde zaten cumhurbaşkanının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi olacağı için parlamentoda “var olmanın” çok fazlaca kıymeti harbiyesi de olmayacaktı.
Ama hesap edemediği bir başka şey daha vardı.
Çantada keklik olarak gördüğü MHP seçmeni ve MHP’li, ülkücü kadrolar 14 yıldır hırsızlıkla, yağmacılıkla -ve hatta çözüm süreci nedeniyle- ihanetle suçladığı Tayyip Erdoğan ve AK Parti ile böyle bir işbirliğini sindirebilecekler midir?
Daha bir yıl önce 17/25 Aralık’ı kastederek “ver Bilal’i, al başkanlığı” diyen Bahçeli’nin bugün Bilal’le aynı sofrayı paylaşmasının hesabını bu ülkücü kadrolar ve MHP’li seçmenler sormayacaklar mıdır?
Bilal’i isterken şimdi Başkan Yardımcılığı ve koalisyon karşılığında “Hilal’i veren” Bahçeli’ye “heyy sen ne yapıyorsun” demeyecekler mi?
Öyle görünüyor ki Bahçeli, kendi siyasi kadrolarına ve seçmenine “madik atmasının“ bedelini siyasi bir mevta olarak ödeyecektir.
Bu insanlar balık hafızalı değildir.