İçimizin, dışımızın son 15 yıldır siyaset, özellikle de son bir ayı aşkın süredir referandum ve EVET-HAYIR anketlerinin olduğu bir dönemde, öylesine bir şey fark ettim ki, bunu fark etmemi sağlayan bir ekibe teşekkür etmek için bu yazıyı yazdım. Hiç öyle siyaset falan kasamayacağım, siyasi uzman değilim. Ayrıca artık inceliği yerden kopsun moduna geçtim, çünkü düşünmekten ikra geldi bana.
Öncelikle şunu belirteyim ki çocukluğumdan beri televizyonla aramdaki ilişki hep mesafeliydi. Ergenlik dönemimde televizyon benim için hayranı olduğum Michael Jackson ve Madonna'nın yeni klipleri ve haberleriydi. İzler, dinler sonrasında umursamazdım. Ömrü hayatımda toplasanız televizyon izleme sürem toplamda 2 seneyi geçmez.
Bir de televizyon dizilerini pek sevmem. Sabırsız ve tez canlı yapım olduğundan öyle bir bölümün devamını bir hafta beklemek, bana uygun değildi; dikkatim ve ilgim hemen dağılıyordu. Ama demek ben de bir şeyleri beklemeliydim.
Her şey bundan bir kaç ay önce, bir Cumartesi akşamı, arkadaşımın evinde yemekteyken başladı. Evden çalışan biri olduğum için mekan değişikliği yapmam gerekti ve kalktım arkadaşıma gittim. Yemekler yapıldı, çaylar demlendi ve televizyonun karşısına kurulundu. Ve bir yandan yemek yerken arkadaşım, o sırada oynayan dizinin hikâyesinden kısaca bahsetti.
Birbirine aşık bir çiftin, romantik komedi tadında işlenen hikayesi: AŞK LAFTAN ANLAMAZ.
Diziyi göz ucuyla izliyordum. Amacım, sosyal medyadan uzak kalmak ve öncelikle de siyaset tartışmalarından birkaç saat de olsa kaçmaktı. Nasıl oldu bilmiyorum, dizideki Murat ve Hayat'ın aşkı ve onun yaşanılış biçimi dikkatimi çekmişti. Eh her Cumartesi, aynı tarzda biz de arkadaşımla yemek ve dizi keyfi yapmaya başladık. Benim amacım kafamı dağıtmak, birkaç saatliğine de olsa siyaset düşünmekten uzaklaşmaktı. Birkaç hafta sonra baktım ki, Cumartesi akşamları saat 20 ile 23.30 arası benim için dizi keyfiydi. Ki beni yakın tanıyan arkadaşlarım bilir ki bem -tüm samimiyetimle diyorum- Digitürk kumandasını kullanmayı bilmiyorum. Evde televizyon var, ama hayatında kaç kez açtın izledin deyin, neredeyse sıfır. Benim bu yeni keyfim, herkesi şaşırttı. Ben ve televizyon, ben ve dizi izlemek... tuhaflık vardı bu işte. :-)))
Sonra Aşk Laftan Anlamaz dizisi, gün değişikliğine gitti ve üç hafta önce Pazar'a alındı. Olsundu, bu sefer de dizi keyfim Pazar günü olacaktı. Ben, adeta bir dizinin sıkı takipçisi olmuştum. "Ay acaba ne olacak? Ay haftaya neler yaşanacak?" Bildiğiniz kafayı artık kimilerine göre boş şeylere yoruyordum, kimilerine göre de aptal şeylere. Çok da umurumda değildi açıkçası. Bugüne kadar hayatımda kimin ne diyeceğini düşünmeden, içimden nasıl geliyorsa öyle yaşadım, onu yaptım. İsteyen de bendim, yapan da. Kime neyse artık? Hayatım, tercüme doluydu ve benim için de bir şeylerden kaçış, birkaç saat olsa da aptal şeyler yapmam gerekti. Verimim düşüyor idi günden güne. Beynimi boşaltmadan, orada yer açmadan yeni bilgiler, fikirler giremiyordu. Ben de kaçışı bu dizide buldum.
Sevgili Müge Uğurlar yönetmeliğinde, sevgili Burak Deniz'in canlandırdığı Murat ve sevgili Hande Erçel'in canlandırdığı Hayat karakterinin aşk hikâyelerinde buldum kendimi (hayatımda aşk yok ya, belki de o yüzden kendimi diziye bıraktım, içine girdim ve onun bir parçası oldum). Müge Uğurlar, hikayeyi çok başarılı ekrana taşımış. Detay çekimleri, kamera açıları, plongeler, ışıklandırma, mekan seçimleri çok iyiydi. Styling, kimi zaman vasat kaçsa da iyiydi. Haute Couture değil de günlük hayat tarzı. Yani herkesin giyebileceği cinstendi.
Dedim ya, hayatımda Hürrem Sultan'ın anlatıldığı Muhteşem Yüzyıl dizisinin ilk iki sezonu hariç hiçbir diziyi bu kadar tutmamıştım. Ha beni sakın 20li yaşlarda sanmayın; yaklaşık iki aydır 40 yaşındayım. 40 yaşında, tuhaf tuhaf huylar ediniyorum.
Neyse, dizideki tüm karakterler, günlük hayatın içinde gibiydi. Bir de dizideki aşk teması, bana Thomas Hardy'nin muazzam eseri "The Woodlanders (Ormancılar)" kitabını anlatıyordu. Hardy, kitap boyunca okuyucuya "İdeal aşk mı yoksa saf aşk mı uzun ömürlü" diye soruyor, sonunda da saf aşkın uzun ömürlü olduğu cevabını veriyordu. Ben, bu kitabı ve Charles Dickens'ın Great Expectations (Büyük Umutlar) ve Emily Bronte'nin Wuthering Heights kitaplarını okuyup aşk temasının hangisinde nasıl işlendiğini anlatmak ve sonunda da üç kitabı karşılaştırmak için okumuştum. Hardy'nin kitabı başucu kitabımdır.
Okuduğum ve izlediğim kitap ve filmler, beni kafamda kendime kaçış için kurduğum Harikalar Diyarı'na götürmeli. İliklerimde hissetmeli, o hikayeyi benim de ruhumda yaşamam gerekli ki kendimi yenileyeyim. Yani, hayal kurayım. Hiçbirimiz, hayal kurmadan yaşayamayız, değil mi?
İşte Aşk Laftan Anlamaz dizisi, bana bu harikalar diyarına YENİDEN çıkmam için basamak oldu adeta. Başta da dedim gibi o fark ettiğim şey, HAYAL KURMAKTI. Hayal kuramıyordum ne zamandır. Son 15 senedir neredeyse siyasi analizci olduk hepimiz. Farkında değiliz; mutluluk hormonu seviyemiz yerlerde. Hayal kuramıyor, mutlu olamıyor, yaratıcı olamıyorduk; üretemiyorduk artık can verici şeyler. Renklerimiz solmuş, dünyalarımız griye boyanmıştı adeta.
Bana kendimi en gri (hiç sevmediğim, giymekten kaçındığım bir renktir) hissettiğim anda Murat ve Hayat'ın aşk hikayesi, grileşmeye başlamış dünyama gökkuşağı gibi girdi. Kendimi buldum. Oh be dedim.
Dizi, bu hafta final yaptı. Ama tuhaf bir finaldi. İlk yarısı, hikayenin devamı gibiyken, ikinci yarısı sanki fragman niteliğindeydi. Ucu açık (open end) bitti dizi. Devamı ileride gelecek der gibi adeta. Dizi, final yapınca biraz burukluk yaşadım, ama sanırım bu kadar doz bana yeterdi şimdilik.
Bu yüzden de öncelikle Bi Yapım'a, seygili yönetmen Müge Uğurlar'a, sevgili Burak Deniz'e, Hande Erçel'e, Demet Gül'e, Merve Çağıran'a, Oğuzhan Karbi'ye, Özcan Tekdemir'e ve bu hikayeye can veren hem eski nesil hem de yeni nesil tüm oyunculara, böylesi güzel bir castı yaptığı için cast ekibine, görüntü yönetmenine, ışık ekibine ve diğer tüm set ekibine hem emeklerine sağlık diyor, hem de beni uzun zamandır kapısını kapalı tuttuğum o Harikalar Diyarı'na yeniden tırmanmamı sağladıkları için teşekkür ediyorum. Sayelerinde yeniden hayal kurmaya başladım.
Keep on doing what you're doing guys...
:-)