Cumhuriyet gazetesinin 18 Temmuz 2013 günlü sayısında yayımlanan Prof. Dr. Fazıl Sağlam’ın, erteleme kararını olumlayan, yargı ve yasamadaki uygulamaların farklı olması gerektiğini belirten yazısını okuyunca, katılmadığım bu görüşlere karşı düşüncelerimi sergileme gereksinimi duydum.
Yeni Anayasa Mahkemesi, Terörle Mücadele Yasası kapsamında suçlananların 10 yıl tutuklu kalmasına olanak sağlayan kuralı adil (ölçülü ve demokratik toplum gereklerine uygun) olmadığı için iptal ederken, hukuka ve Anayasa’ya uygun olmayan biçimde bu iptal kararının yürürlüğe girmesini bir yıl ertelemiştir.
Erteleme kararının neden hukuka aykırı olduğunu Odatv’de 12 Temmuz 2013 günü yayımlanan yazıda irdelemiştim.
Cumhuriyet gazetesinin 18 Temmuz 2013 günlü sayısında yayımlanan Prof. Dr. Fazıl Sağlam’ın, erteleme kararını olumlayan, yargı ve yasamadaki uygulamaların farklı olması gerektiğini belirten yazısını okuyunca, katılmadığım bu görüşlere karşı düşüncelerimi sergileme gereksinimi duydum.
Prof. Sağlam’ın yazısında şöyle denilmektedir:
“Bu açık düzenlemeler karşısında bir hukuk boşluğundan söz etmek olanaksızdır. Anayasa Mahkemesi’nin buna rağmen kararın yürürlüğünü bir yıl ertelemesinin tek bir anlamı olabilir: Anayasanın 153/2. maddesinde yer alan ve mahkemenin iptal kararı vermesi halinde kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis etmesini yasaklayan kurala aykırı davranmama endişesi. Bu yöndeki endişe ise yalnızca yasama etkinliği ile ilgili bir boyut taşır. Yürütme ve özellikle de yargı organlarına yönelik bir hukuksal etki içermez. Şu halde Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğünün bir yıl ertelenmesi, doğrudan doğruya yasama organını ilgilendiren ve onu bağlayan bir karardır.”
1) Eğer, Prof. Sağlam’ın aynı yazıda belirttiği gibi, “iptal kararının bir hukuk boşluğu doğurmadığı, iptal edilen kuralın içeriğinden belli” ise, tutukluluk sürelerine ilişkin esas düzenlemenin Ceza Muhakemesi Yasası’nın 102. maddesinde yapıldığı ve Terörle Mücadele Yasası’ndaki iptal edilen kuralın bunun istisnası olduğu kabul ediliyor demektir ki; bu durumda Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 153. maddesi uyarınca, “iptal bir hukuksal boşluk doğurmadığı için” erteleme kararı veremez.
Kararın “püf noktası” burasıdır. Bu belirtilmeden irdeleme yapılmasını, hatta tam tersine ertelemeye gerekçe aranmasını anlamak güçtür.
2) Anayasa’nın 153. maddesinde, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” kuralı bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi bu kural, Anayasa’ya aykırı bir yasa kuralının iptalini değil, “yasa koyucu yerine geçerek yeni bir uygulamaya neden olacak” biçimde “hüküm tesis edilmesini” yasaklamaktadır. Yani iptal kararı içinde yer verilecek “hükümle” yeni bir uygulamaya yol açılması engellenmiştir. Anayasa Mahkemesi örneğin, uzun tutukluluk süresi nedeniyle iptal kararı verirken, “tutukluluk süresi en çok altı yıl olmalıdır” biçiminde bir hüküm kuramaz.
İptal kararının yeni bir uygulamaya yol açması doğası gereğidir. Her iptal kararı yeni bir uygulamaya yol açacak sonuç doğurabilir. Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirken, bir durum dışında sonucu düşünmez. Düşünürse işlevini yerine getiremez.
Yalnızca, eğer iptal edilen kural nedeniyle bir hukuksal boşluk doğuyorsa, o zaman Anayasa Mahkemesi, hukuksal boşluğu dolduracak yeni bir düzenleme için yasama organına süre verir. Bu süre içinde de, Anayasa’ya aykırılığı saptanmış olmasına karşın yasal kural yürürlükte kalır. Çünkü hukuksal boşluk nedeniyle kamu düzeninin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın yürürlükte kalmasından önemlidir.
Anayasa Mahkemesi, siyasal iktidar gücünün demokrasiye, hukuk devletine, temel hak ve özgürlüklere zarar vermemesi, bu bağlamda yasama organının anayasal sınırlar içinde tutulması için vardır. Eğer yasama işlemi anayasaya aykırı ise iptal kararı verir. Dolayısıyla her iptal kararı, doğal olarak yasama organı iradesine aykırıdır ve yasama organının öngördüğünden farklı uygulamaya neden olabilir. Önemli olan Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının anayasal zemine sahip olmasıdır. İptal kararının doğuracağı sonucu düşünmek Anayasa Mahkemesi’nin işi değildir.
Bu nedenle yeni bir uygulamaya yol açsa da, Anayasa’ya aykırılığı saptanmış bir kuralın bir süre daha yürürlükte kalması pahasına erteleme kararı verilemez. Anayasa’nın 153/2 maddesindeki yukarıya alınan kuralı ertelemeye gerekçe olamaz.
3) Kaldı ki verilen iptal kararının sonucunda, yasama organı yerine geçilerek farklı bir uygulamaya neden olunmamıştır. Ağır cezalık davalarda tutuklama süreleri Ceza Muhakemesi Yasası’nın 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bunu düzenleyen de yasama organıdır. Terörle Mücadele Yasası’ndaki tutuklama süreleri, yukarıda da belirtildiği gibi bunun istisnasıdır. İstisna ortadan kalkınca asıl maddenin terör suçlamalarında da devreye gireceğinde kuşku bulunmamaktadır.
4) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 12 Haziran 2013 günlü kararı ile, 6 yıllık uzun tutukluluk süresini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3 maddesine aykırı bularak, Türkiye’yi tazminata mahkûm etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu davaya gönderdiği deklarasyonda “6 yıllık tutukluluk süresini aşırı uzun bulduğunu” beyan etmiştir.
Hükümet, yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yani tek başına yasama organına egemen olan kişi 6 yıllık tutukluluk süresini “aşırı uzun” bulduğuna göre, yasama organının 5 yılın üzerinde bir süre belirlemesi yapmayacağı, ya da daha doğru bir anlatımla yapamayacağı ortada iken yasama organına bir yıl süre vermenin hukuksuzluğu, bu yönden de apaçık ortada değil midir?
AİHM kararlarını gözettiklerini her fırsatta açıklayan Anayasa Mahkemesi’nin bu karardan bilgisinin olmadığı düşünülebilir mi?
5) Anayasa’nın 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandıkları gün yürürlüğe gireceği yazılıdır. Anayasa Mahkemesi, eğer kamu düzenini etkileyecek bir hukuksal boşluk doğacaksa, bu boşluğu doldurması için yasama organına, bir yılı geçmemek üzere süre verebilir.
İptal kararı ertelendiğine göre, bu süre içinde Anayasa’ya aykırılığı biline biline yasa kuralı yürürlükte kalacak demektir. Çünkü, gerçek anlamda erteleme kararı gözetilerek belirtmek gerekirse, kamu düzenini olumsuz etkileyecek hukuksal boşluk, Anayasa’ya aykırı kuralın yürürlükte kalmasından daha vahim sonuçlar doğurabilecektir.
Erteleme kararı ile yasa kuralı bir yıl daha yürürlükte kaldığına göre, “yargı iptal kararını uygulamalı, yürürlükteki yasayı yok saymalı; erteleme yalnızca yasamayı ilgilendirir” denilerek, uygulama yönünden “yargı-yasama” ayırımı neye dayanılarak yapılmaktadır?
Son söz olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 10 yıllık tutukluluk süresini iptal eden kararının hukuksal, erteleme kararının ise siyasal olduğunu yeniden belirtmek istiyoruz.