"Kör müsün be adam? Ayyaş mısın ne? Beni mi ezeceksin sabah sabah? Kalk üzerimden. Hadi defol."
Adam mahcup halde, koca cüssesini kadının üzerinden kaldırmaya çalışarak, nihayet cam kenarına tutunuveriyor.
Bir başka adam, yarı kör bakar halde; "Arkadaşlar, sesimi duyan var mı? Gözlüğüm düştü gözlüğüm. Gören yok mu yahu?"
Genç bir kız, yere savrulan evraklarını toplamaya çalışırken, "İşte gözlüklerin amca" diyor. Ama sadece boş çerçeve kalmış. ne yazık ki."
Bir erkek sesi gürlüyor yeniden. "Hey millet, kolonyası olan yok mu? Kadın fenalık geçiriyor."
"Su olur mu suu?"
O ara bir şaşal şişesi uzatılıyor elden ele.
"Bırakın kadını yahu. "Kelle ne oldu kelle, siz onu söyleyin."
"Kör müsün baksana. Gitti diyorum adamın kellesi.!"
Ön taraflardan, adama ne olduğunu pek de bilen yok. Ama biri, diğerini şöyle bir ittirip, arkaya göz attıktan sonra basıyor yaygarayı.
"Tüh tüh, pek de genç birine benziyor. Çoluk çocuk sahibi değildir inşallah."
"Ne genci be. İyice baksana. Şeyindeki kılların bile ağardığı, saçı sakalından belli olmuyor mu?"
Yine bir gülüşmedir tutuyor kalabalığı.
Ön sırada oturan parmağı zikir matikli kadın, kafasını kalabalığa çevirip; "Evladım" diyor, "hepimiz can taşıyoruz. Ayıp değil mi yaptığınız? İster genç, ister yaşlı olsun, ne fark eder ha?"
"He ya, doğru diyorsun teyze." diyerek sızlanıyor gençten biri. "O kadar namussuzlar, zevk sefa içinde yaşayıp giderken, bizler de yollarda yaşlanıyoruz düşe kalka. Hatta geberiyoruz bile. Aha işte, adam sıkışmış kalmış. Hem de göz göre göre ölüyor valla. Ölüm, tabi ki hak. Allah'ın emri. Ama dirimize az bir saygı olsa, patates çuvalı gibi tıkarlar mı bizi böyle."
Yöresel şiveli bir erkek sesi giriyor araya.
"Dıkarlar gardaş tıkarlar, diyor. "Otobüse de dıkarlaar, içeriye de. Burası Türkiye. Sen, var dert yan istediğin gadar. Ne de olsa, artuk gari gadim bi güç var bu memlekette. Fazladan gonuşup dert yanarsak, , ahan da şimdi, bizi bile dıkıverirler içeri. Bizim gücümüz mü yeter bunlara ha? Bi de diyolar ki, Avrupa birliğine girecekmişiz. Nah gireriz. Makam aracıyla, gazla, gaz fişeğiyl, panzerlerle de vatandaşın arasına, golayca girmek sanıyolar, Avrupa'ya girmeyi."
"Memlekette istikrar mı var da girelim oraya," diye bağırıyor öteki. "Herkes bir yana yayılıyor bu memlekette. Her şey hükumetin yetkisinde olsa, bak bakalım, ABD ye bile giriyor muyuz, girmiyor muyuz."
"Abi yanlışın var, diye itiraz yükseliyor kalabalıktan. "Hiç bir yere giremedik ama, bize giren kazıkların haddi hesabı yok be.
Her köfte maydanoz kaldırmaz abi. Baksana, tecavüze ses edemeyen, hatta (her şeyde bir hayır var) diyenlerin zihniyetine esir düşmüş memleket. Ama öte yandan, anasını belliyorlar ses edenlerin. Bir de alkış istemiyorlar mı alçaklığa."
"Estağfurullah," diyor; sakallı olan. "Şeriatın da şartı şurtu var her daim. Emrinden çıkmak, din den çıkmak. Allah muhafazaaaa, küllüm kafir olur uymayan."
"Eğer din üç maymunsa, çıkalım be hacııı! Göz göre göre, ciğer mi söktürelim ha habire?"
"O ne demek öyle? Tövbe et hemen evlat. Allah'ın emrine mi itiraz ediyon ha?"
"Hayrola hacııı. Allah mı emrediyor şerri? Öyle diye diye, b.k çukuruna girdik be. Her pisliği Allah'a havale etmenizden, Allah taktiri demenizden de de bıktık usandık artık. Allah sansar mı da, habire sınava tabii tutuyor bizi? Olmadı, cehennem ha? Kayserili pazarlığı mı yapıyor bizimle? Ben öyle Allah'a inanmıyorum hacııı. İlahi adalet diye diye, adaletsizlik kanun oldu be. Bir de kendiyle yüzleşse ha, o Allah?
Niye yalan söyleyeyim, aynı bu hükumet gibi, iktidar hırsından ne dediğini bilmiyor haşa sizin Allah!
Resmen ruh hastası. Ne kadar yalvar yakar olursan, bir o kadar çok istiyor. Hiç mi doymuyor yahu, sınavına, sualine de?
İnanılan gerçek olsaydı, onca adaletsizliğin ne işi vardı be hacı yeryüzünde? Baksana, kan gölüne dönmüş dünya. Ama hala tık yok ortada."
"La havle, la havle. Ne belledin," diye kafa tutuyor sakallı. "Mutlak bir bildiği var dedik ya Allah'ın. Kanaatkar olmayı, şükür etmeyi de söylüyorsa., haksızlık mı ediyor sanıyorsun sen?"
"Hacı, kes artık be şamatayı" diye posta koyuyor, diğeri yeniden. "Vay be, her haltı yiyeceksin, sonra da altına saklanacak peçe yapacaksın Allah'ı öyle mi hacıı?"
Zikir matikli kadın alıyor sözü. "Yaradan öyle yaratmış, ne diyeceksin kardeş." diyor, boynunu bükerek. Tabi ki rüzgara göre eğileceğiz mecbur. Neyin niye öyle olduğunu, biz kulları ondan iyi mi bileceğiz?"
"Teyze, eğilmekten kamburumuz çıktı be." diye kadına da laf yetiştireceği anda, arkadan, ufaktan bir şaplak iniyor ensesine.
"Kafir misin sen? Oraya laf yetiştireceğine, şu arkadaki adamcağıza bir el at hele."
Söz dinlemişce, ittire ittire arkaya yöneliyor ki, "Anaaa" diye bağırıyor bir kadın. "Anaaa görüyon mu başıma geleni?"
"Ne oldu" demeye kalmıyor, " Cüzdanım yok çantamda. Aha tam buradaydı, şu küçük ön gözde hemi de."
Kadın kendini paraladıkça, beddua sesleri de bir birine karışıyor.
"Memleket hırsız dolmuş kardeşim."
"Ne olacak, balık baştan kokar."
"Bunlar hep sınav, sınav."
"Yuh artık. Ne sınavı be. Düpedüz hırsızlık işte."
"Ben Allah'a havale etim. İki elim yakasında olacak ahrette."
"Daha oraya çok var be teyze. Sen iyisi mi devlete havale et, gitsin."
"Devlet ne yapsın ha? Hökümet ne yapsın bu hırsızlara evladım?"
"Hem de öyle şey yapar ki, büyüğünü öğretir, garibanın canı yanmaz en azından."
Otobüs son durağa yanaşır yanaşmaz, aynı homurdanmalar, ittirmeler kaktırmalarla dağılıyor herkes bir yana.