Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde 193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.
Başbakan Erdoğan, İstanbul’da 31 Mayıs 2013 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada, alkollü içki yasaklarını, Anayasa’nın 58. maddesine dayandırma bilinçli çarpıtmasını ve bu konudaki ısrarını sürdürmüştür.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Anayasa’nın “Gençliğin korunması” başlıklı 58. maddesi, yalnızca gençlerle ilgilidir. Oysa yasaklar tüm halkımızı kapsamaktadır.
İkincisi; bu maddede Devlet’e, gençleri “alkol düşkünlüğünden” korumak için gerekli önlemleri alma görevi verilmiştir. Yani gençlerin “alkollü içkiden” değil, “alkollü içki düşkünlüğünden” korunmasından söz edilmektedir.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre, “düşkünlüğün” eski Türkçe’deki karşılığı “müptelâ olma” durumudur; “bir şeye kendini aşırı vermiş, o şeye çok bağlı duruma gelmiş olan” anlamına gelmektedir.
Peki acaba Türkiye’de gerçekten alkol düşkünlüğü var mıdır?
Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde 193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.
Bireysel içki tüketiminde de durum farklı değildir. OECD 2010 verilerine göre, birey başına alkollü içki tüketiminde Avrupa ülkeleri yıllık ortalaması 10.8 litre iken Türkiye’de bu tutar 1.4 litredir ve son sıradadır. İlk beş sırada Lüksemburg (15.5 lt), Estonya (14.0 lt), Macaristan ve Fransa (12.6 lt), Litvanya ve Avusturya (12.5 lt) ile İrlanda (12.4 lt) vardır.
Başbakan Erdoğan’ın “Gece gündüz içen, kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz” dediği Türkiye’de, 15 - 19 yaşlarındaki gençlerde alkol tüketimi % 1.4’tür. Bu oran Danimarka’da % 62, İngiltere’de % 30, İrlanda’da ve Polonya’da % 31, Macaristan’da % 27. 5, İsveç’te % 17, Avustralya, Bulgaristan ve ABD’de % 10.7’dir.
Türkiye zaten içkiden alınan vergide dünya şampiyonudur. Ulaştırma Bakanı’nın söylediği gibi “İnsanların ayık gezmesi” için vergi yüksek tutularak tüketim daha da azaltılmıştır.
Görüldüğü gibi Türk Gençliği’nin ve halkının, bırakınız yasaklamayı, önlem almayı bile gerektiren bir alkolizm sorunu yoktur. Economist Dergisi’nde de vurgulandığı gibi Türkiye’de Avrupa’nın “en ayık” halkı yaşamaktadır.
Demek ki, yasayla getirilen; ibadethane ve eğitim kurumlarına en çok 100 metre uzaklıktaki alan içinde içki satışı ve servisi yapılmaması, gazete, dergi ve televizyonlarda içki reklamı yayımlanmaması, içki şirketlerinin spor ve kültürel etkinliklere sponsorluk yapmaması, gece saat 22.00’den sonra içki satılmaması gibi yasaklar 58. madde kapsamına girmemektedir.
Bir Başbakan Yardımcısı, alkollü içkiye yasak getirilmediğini açıklamış, bunu söyleyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Ne yazık ki bu açıklamayı yaparken her kısıtlamanın aynı zamanda bir yasak olduğunun ayırdında bile değildir. Üstelik 11 yıldır gündeme getirilmeyen bu kısıtlamalara acaba şimdi neden gerek görülmüştür? Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi, artık dinin emrettiği ayrıntılara sıra gelmiştir de ondan. Alkollü içki yasağının daha ileri noktalara götürüleceğinden kimsenin kuşkusu olmaması gerekir. 11 yıllık AKP iktidarı, yasakların nasıl adım adım getirildiğinin örnekleri ile doludur.
Öte yandan, Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin nasıl sınırlandırılacağı kurala bağlanmıştır. Maddeye göre temel hak ve özgürlükler, ancak, “özlerine dokunulmadan”, “anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak”, “demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde” ve “ölçülülük ilkesi gözetilerek” sınırlandırılabilir.
Bu maddeye göre de alkollü içkinin yasaklanması, anayasayla bağdaşmamaktadır. Çünkü bu yasak, özel yaşama ilişkin hak ve özgürlüğün “özünü” yok etmektedir. Tümüyle yasaklanamayacağı gibi, getirilen yasağın “ölçülük” ilkesine aykırı olmaması da gerekmektedir. Yani, “amaç” ile bu amaca ulaşmak için kullanılan “araç” arasında makul bir denge bulunması kaçınılmazdır. Yasaklama yasasında böyle bir dengenin bulunduğundan söz etmek olanaksızdır.
Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın alkollü içki yasağını ısrarla Anayasa’nın 58. maddesine dayandırması gerçeği yansıtmamaktadır. Kendisi de daha sonraki konuşmasında alkollü içkiyi, “dini kurallar” gerektirdiği için yasakladığını itiraf etmiştir.
Aslında yasadan önce YÖK, valilik, rektörlük, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, yerel yönetim kararlarıyla başlatılan içki satış ve servis yasağı da, Anayasa’nın 24. maddesine aykırı olarak dünya işlerinin “din kurallarıyla” düzenlenmesinden başka bir şey değildir.
Kaldı ki 58. maddede Devlet’e, öncelikle, “istiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet ettiğimiz gençleri”, müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetiştirme görevi verilmiştir. Devlet yönetimini ellerinde bulunduranlara, “Bu konuda ne yaptınız ?” diye sormak gerekir.
Tam tersine siyasal iktidar, bu kurala aykırı olarak Atatürk’ü, ilke ve devrimlerini gençlerin eğitimine ve yetiştirilmesine ilişkin tüm yazılı kurallardan çıkarma peşindedir ve özellikle 444 dinci eğitim yasasıyla bunu büyük ölçüde başarmıştır.