NATO’nun gölgesinde seçim hazırlıkları
Zeki SARIHAN
Önümüzde bulunan yerel, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler nedeniyle siyaset şimdiden kızışıyor.
Türbandı, göğüs dekoltesiydi, Ergenekon ve Balyoz yargılamalarıydı, çocuklarımızın okullarda hangi seçmeli dersleri seçmesi gerektiğiydi, Kürt dilimde eğitim kurumlarının açılmasıydı, ülkemizin güncel sorunları üzerinde bir kavga yürütüyoruz. Doğal olarak siyasette hemen her konu bir çekişme konusudur.
Amerika ise bu kavgaya bakıp kıs kıs gülüyor olmalıdır.
İktidarda olanlar veya iktidara aday olanlar bu kavgayı Amerika’nın ve NATO’nun şemsiyesi altında yürütüyor. Televizyonlarda her gün dinlediğimiz, gazetelerde okuduğumuz, meydan nutuklarında dile getirilen onca proje içinde NATO’dan ayrılma projesi yok!
Bu durumda kim kazanırsa kazansın temel yapımız değişmeyecek. Biraz daha laik veya biraz daha muhafazakâr.
Fakat Amerika’ya bağımlılığımız sürecek. 76 milyon nüfusuyla Türkiye, Amerikan çıkarları doğrulusunda Ortadoğu’da bir köprübaşı haline getirilmiş.
NATO’nun emrindeyiz.
Batılılar bize:
— Yat, kalk, sürün!... komutlarıyla talim yaptırıyorlar. Kime düşman, kime dost olacağımızı bize onlar fısıldıyor. Türk askerinin savaşacağı yerleri, füzesavarların nereye konulması gerektiğini onlar işaret ediyorlar. Kore Savaşı’ndan başlayarak Amerika’nın ve onun bir saldırı örgütü olan NATO’nun gösterdiği doğrultuda hareket ediyoruz. Yatıyoruz, kalkıyoruz, sürünüyoruz… Ülkemizdeki egemenlikleri tehlikeye girerse derin devletlerini harekete geçiriyorlar, darbeler yaptırıyorlardı, yurtseverleri işkenceden geçiriyorlardı. Şimdi milleti bağımlı halde tutmaya yarayan sermaye, basın gibi başka kurumları var.
Siyaset yaparken sınırlılıklarımız var. Siyasi özgürlüklerimiz doğrudan doğruya bir Amerikan örgütü olan NATO ile gerçekte bir Amerikan projesi olan Avrupa Birliği ile sınırlılıklarımız var.
NATO’ya girdiğimizden beri ise ülkemizde siyasi istikrarsızlık alıp başını gitti. Türkiye’yi yönetenler, NATO’ya girme sevdasıyla 741’i ölü olmak üzere iki bin genç Anadolu köylüsünü Kore topraklarında telef etti.
Söyler misiniz Gladio’yu kim kurdu? Son 50 yıldır güzelim ülkemizde kitle katliamları yapan, aydınlarımıza kıyan, ülkeyi bir kan gölüne çeviren NATO’daki bu Gladio değil mi? Amerika, NATO Türkiye’nin hangi derdine derman oldu?
Bağımsız bir dış politikaya kavuşmadan, Türkiye’yi yeniden tam bağımsız bir ülke yapmadan millî özgürlüğümüzü ve onurumuzu nasıl kazanacağız? NATO’dan çıkmadan, Amerika sisteminin dışında kendimize bir yer kazanmadan ulusal bir eğitime sahip olabilecek miyiz? NATO’ya kapılanmasaydık, Amerikan uzmanları gelip eğitimimiz için bize akıldanelik yapabilecek miydi?
NATO’suz ulusal savunmamızı yapamayacağımızı, silahlı kuvvetlerimizi Amerika’nın emrine vermeden yaşayamayacağımızı söyleyenler, komşularımıza bakarak utanmalıdırlar. Suriye’ye, İran’a, Rusya’ya… Daha ilerilerde Hindistan, Çin’e… Bir süredir ayağa kalkmaya başlayan Latin Amerika ülkelerine… 76 milyonluk Türkiye o kadar çaresiz midir?
Türkiye halkının her zaman içeride efendileri oldu. Ama uzunca bir süredir, efendilerimizin de efendileri var.
Yeniden onurlu bir halk olabilmemiz için önce bu dış efendilerden kurtulmamız şart.
Türkiye NATO’da ve onun istediği kalıplar içinde kaldığı sürece rahat huzur görmeyecek.
Biz bu kıskaçtan kurtulmak için enerjimizi bağımsızlık mücadelesine ayırmak zorunda kalacağız.
“Türkiye bağımsız yaşayamaz” demek ya da Amerika’nın ve NATO’nun şemsiyesi altında bağımsız olabileceğimizi savunmak, Türk tarihini anlayamamanın, milletin gücünü kavrayamamamın ve kendine güvensizliğin ifadesidir.
Seçimler gelip geçecek. Kentlerimize yeni parklar, yeni alt ve üstgeçitler yapılacak. Bazı mahkûmlar salıverilecek, yeni siyasi davalar açılacak…
Amerikalı yetkililer, Avrupa Birliği temsilcileri Esenboğa Havaalanı’nda karşılanmaya devam edilecek. Muhafazakâr veya laik, başı kapalı veya açık. Daha çok imam hatipli veya daha çok kolejli bir Türkiye. Ama NATO’cu, Amerikancı…
Yazık Türkiye halkına!
NATO’ya hayır!” diyemeyen siyasetçilere yazık!
NATO’nun ve Amerika’nın gölgesinde birbirimizle dalaşmak, sonuç vermeyecek bir kavgadır. Büyük uluslar, büyük önderler buna razı olamazlar.
Biz her şeyden önce nasıl büyük olunabileceğini 1919’daki gibi yeniden keşfetmek zorundayız.